Zimbabve’nin başkenti Harare’de en az 96 kişinin “yasa dışı protestoya katıldıkları” gerekçesiyle gözaltına alınması, ülkede muhalefete yönelik artan baskıları bir kez daha gündeme taşıdı. Anayasal haklarını kullanarak gösteri düzenlemek isteyen protestocular, hükümetin baskıcı politikalarının son kurbanları oldu. Gözaltına alınanlar arasında, gazeteci Blessed Mhlanga da bulunuyor. Mhlanga, siyasi aktivist Blessed Geza ile yaptığı röportaj nedeniyle tutuklandı. Geza, Devlet Başkanı Emmerson Mnangagwa’ya karşı gösteriler düzenlenmesi çağrısında bulunmuştu. Mhlanga’nın gözaltına alınması, Zimbabve’de basın özgürlüğüne yönelik tehdidin giderek arttığını gösteriyor.
ANAYASAL HAKLAR VE YASAL ENGELLER
Zimbabve Anayasası’nın 59. maddesi, barışçıl protesto hakkını açıkça güvence altına alıyor. Ancak hükümet, gösterileri engellemek için Barışı ve Düzeni Koruma Yasası’nı (MOPA) kullanıyor. Bu yasa, yalnızca yetkililere önceden bildirimde bulunulmasını gerektiriyor gibi görünse de, uygulamada hükümeti eleştiren gösterilerin yasaklanması için bir araca dönüşmüş durumda.Bu yasanın seçici uygulanması, halkın devlete olan güvenini zedelerken, demokratik ifade özgürlüğünü de ciddi şekilde kısıtlıyor. Demokratik ülkelerde protestolar, halkın yöneticilerini hesap vermeye zorladığı meşru bir yöntem olarak kabul edilir. ABD, Birleşik Krallık ve Güney Afrika gibi ülkelerde gösteriler, güvenlik güçleri tarafından bastırılmak yerine düzenin sağlanması amacıyla kontrol edilir. Ancak Zimbabve’de hükümet, protestoları bir tehdit olarak görüyor ve çoğu zaman şiddetle karşılık veriyor.
BASKI ARTARSA SONUÇLARI AĞIR OLABİLİR
Hükümetin bu baskıcı politikaları, halkın tepkisini ortadan kaldırmak yerine daha da büyütüyor. Tarih boyunca, protestoları engelleyen rejimler, halkın öfkesinin daha büyük çapta ve daha sert şekilde patlamasına sebep olmuştur. Mnangagwa yönetimi, vatandaşlarının gösteri yapma hakkını sürekli ihlal ederek, ülkeyi gelecekte daha büyük huzursuzluklarla karşı karşıya bırakabilir.Bu baskının amacı gerçekten kamu düzenini sağlamak mı, yoksa hükümeti eleştiren her türlü sesi susturmak mı? Muhalif gösterilerin tamamının şiddete dönüşeceğine inanmak, yalnızca bir bahanedir. Asıl amaç, yönetimin kontrolünü sağlamlaştırmak gibi görünüyor.
MEDYA VE SİVİL TOPLUM HEDEFTE
Hükümet, yalnızca göstericileri değil, aynı zamanda gazetecileri de hedef alarak bilgi akışını engellemeye çalışıyor. Blessed Mhlanga’nın tutuklanması, medyaya yönelik baskının bir örneği. Basın özgürlüğü, demokrasinin temel taşlarından biridir, ancak Zimbabve’de bu hak giderek daha fazla tehdit altında. Hükümetin, halkın anayasal hakları konusunda bilinçlenmesini engellemesi de baskının bir başka boyutu. Bilinçli vatandaşlar, otoriter yönetimler için en büyük tehdittir. Eğitimli ve haklarının farkında olan bir toplum, baskıcı liderler için yönetimi zorlaştırır.
ZİMBABVE İÇİN KRİTİK DÖNEM
Zimbabve şu anda önemli bir eşikte duruyor. Ülke ya halkın özgürce konuşabileceği, yönetime katılım sağlayabileceği bir demokrasi yolunu seçecek ya da baskının hâkim olduğu, korkunun toplumu yönettiği bir sistemde yoluna devam edecek. Hükümetin bu süreçte atacağı adımlar, Zimbabve’nin geleceğini belirleyecek. Vatandaşlarının haklarına saygı duyan bir yönetim, toplumsal birlik ve istikrarı güçlendirebilir. Ancak baskı ve korkuyla yönetilen bir ülke, kaçınılmaz olarak daha büyük direnç ve huzursuzlukla karşılaşacaktır. Yönetimdeki yetkililer, bu tehlikenin farkına varmadan hareket etmeye devam ederse, sonuçları ağır olabilir.