Tunus’un eski şehir merkezi, mimarisi, süslemeleri ve renkleriyle Osmanlı dönemini açıkça yansıtan bir kimliğe sahip. 16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar uzanan Osmanlı hâkimiyetinde, başkent Tunus’un birçok yapısı yeniden inşa edilmiş ve İstanbul başta olmak üzere Osmanlı şehir mimarisinden ilham alınarak şekillendirilmiştir. Tunus’taki Osmanlı mimarisi hakkında araştırmalar yürüten Ahmed Saadaoui araştırmalarını kitap haline getirdi.

Saadaoui’ye göre, sekizgen minare formundan dar sokaklara gizlenmiş türbelere, İznik’ten ithal edilen seramik karolardan yapıların genel tasarımına kadar Osmanlı etkisi, yalnızca başkent Tunus’ta değil, Osmanlı yönetiminde kalmış diğer pek çok şehirde hissedilmektedir.
Tunus’ta, Tunus-Türkiye Dostluk Derneği (AATT) tarafından düzenlenen “Tunus, Trablus: İki Osmanlı Eyalet Başkentinin Mimari Mirası” başlıklı etkinlikte AA’ya konuşan araştırmacı Saadaoui, Osmanlı izlerinin yalnızca Tunus’un tarihi merkezinde değil, birçok Tunuslu ve Mağrip şehrinde görülebileceğini vurguladı.
Tunus ve Mağrip bölgesinde modern mimarlık tarihi üzerine uzmanlaşan Saadaoui, otuz yılı aşkın süredir Tunus’un ve çevre şehirlerin Osmanlı dönemi mimari mirası üzerine araştırmalar yaptığını belirtti.
“Bu mimari çok önemli çünkü bugün elimizde kalan tarihi şehir dokusu doğrudan Osmanlı dönemine dayanıyor. Günümüzde ayakta kalan yapıların büyük bölümü, önceki dönemlere ait olanlardan çok daha fazla” diyen Saadaoui, Tunus’un mimari mirasına dikkat çekti.
Saadaoui, 9. yüzyılda inşa edilen Zeytune Camii ve 13. yüzyılda Hafsiler dönemine ait Kasaba Camii dışında, günümüze ulaşan yapıların çoğunun Osmanlı dönemine, yani 16. ila 19. yüzyıllar arasına ait olduğunu belirtiyor.

Yeni yayımladığı “Osmanlı Kenti Tunus: Üç Asırlık Şehircilik ve Mimari” başlıklı kitabında, Tunus’taki Osmanlı mimari komplekslerini ele alan Saadaoui, beyler ve deyler tarafından inşa edilen bu yapıların, İstanbul’daki külliyeleri esas aldığını ancak yerel mimariyle de harmanlandığını ifade ediyor. Bu yapılarda Hispano-Mağribi, yerel Afrika ve hatta Avrupa (Rönesans ve Barok) etkilerine de rastlandığını ekliyor.
Bu nedenle Osmanlı dönemi yapıları, her ne kadar Osmanlı izleri taşısa da, Tunus’un geleneksel mimari çizgisine uyum sağlar niteliktedir. Cami, türbe ve medreseleri içine alan bu yapılar, dönemin en belirgin Osmanlı şehircilik anlayışını yansıtıyor.
“Osmanlı döneminde, Tunus şehri Hafsi yerleşim sınırlarını koruyarak yeniden inşa edildi; mevcut parseller bozulmadan, sadece yapılar yenilendi” diyen tarihçi, şehrin dönüşümüne dair önemli bir ayrıntıya da dikkat çekiyor.
Tunus’ta Osmanlılar tarafından inşa edilen ilk cami, 1612 yılında Yusuf Bey tarafından yaptırılan camidir. Bu yapı, yıkık dökük bazı yapılarla dolu bir arsaya inşa edildi. Camiyle birlikte, bir türbe ve medrese içeren kapsamlı bir mimari kompleks oluşturuldu.
Bu model daha sonra Halfaouine bölgesindeki Sahab Ettabaa Külliyesi gibi yapılarla tekrar edilmiştir. 19. yüzyılın sonlarında inşa edilen bu yapı, Tunus’taki Osmanlı izlerinin en geç tarihli ve en önemli örneklerinden biridir. Saadaoui, cami-türbe-medrese birlikteliğinin, Osmanlı şehir mimarisine özgü bir model olduğunu vurguluyor.
Osmanlı öncesi, yani 16. yüzyıldan önce inşa edilen dini yapılarda genellikle mezar bulunmazken, Osmanlı döneminde türbeler camil yerleşimlerinin içine dahil edilmiştir.
O döneme özgü mimari ve süsleme unsurlarından bazıları da dikkat çekicidir: Sarıklı mezar taşları, Osmanlı ve sonrası döneme ait mezarlarda sık görülür. Doğu menşeli hat sanatı, minarelerin sekizgen formu ve İznik çinileri, dönemin estetik anlayışını yansıtan başlıca unsurlar arasında yer alır.

1692-1697 yılları arasında inşa edilen Muhammed Bey Camii, bu mimari anlayışın en belirgin örneklerinden biridir.
Merkezde büyük bir kubbe, çevresinde dört yarım kubbe ve köşelerde dört küçük kubbe ile planlanan bu yapı, İstanbul’daki Süleymaniye Camii başta olmak üzere klasik Osmanlı camilerinin Tunus’taki karşılığı olarak değerlendirilmektedir.