Tanzanya’nın uzak köylerinden biri olan Mkolye’de, modern sağlık hizmetlerinin ulaşamadığı yerlerde şifacılar hâlâ hayati bir rol oynuyor. Hawa Nyamizi gibi geleneksel şifacılar, bilgi ve deneyimlerini kullanarak hastalara bitkisel çözümler sunuyor. Ancak resmi sağlık politikalarında yerleri hâlâ yok denecek kadar az.
Nyamizi, beş yaşındaki sıtmalı bir çocuğa neem yaprakları ve aloe vera ile hazırladığı buhar banyosuyla müdahale ediyor. Annesi Salima, “Modern tıp yokken atalarımız neye güveniyordu? Elbette bitkilere” diyerek geleneksel yöntemlerin faydası olduğuna gönülden inanıyor.
SİSTEME DAHİL EDİLEMEYEN BİR BİLGİ BİRİKİMİ
Ülke genelinde binlerce geleneksel şifacı bulunmasına rağmen, birçoğu ruhsatsız çalışıyor ve büyücülükle suçlanma riskiyle karşı karşıya kalıyor. Oysa onlar için bu bilgi, nesiller boyunca aktarılan bir bilim.
Tanzanya’da sağlık bakanlığı verilerine göre, halkın %60’tan fazlası hastaneye gitmeden önce ya da sonra geleneksel şifa yollarını deniyor. Buna rağmen şifacıların yasal tanınırlığı oldukça sınırlı.
BİLİMLE ARALARINDA BİR KÖPRÜ KURMA ÇABASI
Muhimbili Üniversitesi’ndeki Geleneksel Tıp Enstitüsü, bu yöntemleri bilimsel olarak inceleyip güvenli ve yaygın kullanılabilecek ürünlere dönüştürmeyi hedefliyor. Ancak bilgi hırsızlığı korkusu ve resmi prosedürlerin yavaş ilerlemesi, bu iş birliklerini yavaşlatıyor.
Ayrıca bazı bitkisel örneklerin bakteri ve mantarlarla enfekte olduğu tespit edildi. Bu da hazırlık, muhafaza ve paketleme süreçlerinin daha dikkatli yürütülmesi gerektiğini gösteriyor.
KIRSALDA TERCİH EDİLEN GÜVENİLİR BİR ADRES
Geita bölgesindeki Bulela köyünde yaşayan şifacı Lukas Mlolwa, halkın hastaneye gitmeden önce başvurduğu ilk isimlerden biri. Geleneksel bilgiyle yetişen Mlolwa, ağır vakalarda artık hastaları kliniğe yönlendirdiğini söylüyor. Ona göre geleneksel tıp ile modern tıp birlikte var olabilir.
Bazı şifacılar, üniversitelerle birlikte çalışarak bitkileri laboratuvar ortamında test ediyor. Hedef, en etkili olanları ticarileştirmek.
“BÜYÜCÜ DEĞİLİZ, BİTKİSEL HEKİMİZ”
Tanzanya’da şifacıları kayıt altına alma girişimleri sürse de birçok kişi ya sürece güvenmediği ya da bürokrasi nedeniyle kayıtsız kalmayı tercih ediyor. Hâlâ pek çok şifacı, “büyücü” olarak damgalanıyor. Geleneksel Tedavi Derneği Başkanı Selemani Iddi, bu algının zararlı olduğunu vurguluyor: “Hepimiz ateş etrafında dans etmiyoruz. Birçoğumuz yalnızca bitkilerle tedavi ediyoruz.”
Darüsselam’da yaşayan Jongo Sabe, her gün farklı ülkelerden gelen hastaları kabul ediyor. Ona göre insanların gözündeki korku, cehalet ve yanlış medya anlatılarından kaynaklanıyor. “Köklerin kanı temizlediğini, yaprakların zihni rahatlattığını biliyorum. Bu büyü değil, doğanın ilacıdır” diyor.
Toplumun bazı kesimleri tarafından dışlansa da Sabe, işine devam ediyor. Çünkü onun için bu bir meslek değil, bir sorumluluk: “İki gün yürüyerek gelen bir hastayı geri çeviremem. Benim işim korkutmak değil, şifa vermek.”
Günün birinde, şifacıların da beyaz önlüklü doktorlarla eşit görülmesini umuyor: “Biz düşman değiliz. Çözümün bir parçasıyız. Atalarımızın bize öğrettiği bilgileri bugüne taşıyoruz.” sözlerine yer verdi.