Soleil Ô, Moritanya’dan Fransa’ya büyük umutlarla göç eden, ancak ten rengi nedeniyle sürekli ayrımcılıkla karşılaşan genç bir siyah adamın çarpıcı hikâyesini anlatıyor. Film, eğitimli olmasına rağmen iş bulmakta zorlanan bir göçmenin, sistematik dışlanmışlığını gözler önüne seriyor.
AFRİKA SİNEMASININ ÖNCÜSÜNDEN POLİTİK BİR ESER
Filmin yönetmeni Med Hondo, Afrika sinemasının kurucularından biri olarak kabul ediliyor. Moritanya asıllı Hondo’nun yazıp yönettiği yapım, Fransa ve Moritanya ortaklığıyla çekildi. 1970 yılında Locarno Film Festivali’nde Altın Leopar ödülüne layık görülen film, sömürgeciliği ve ırkçılığı merkezine alarak, Hondo’nun politik sinema anlayışını güçlü bir şekilde yansıtıyor.
SADE VE GERÇEKÇİ BİR ANLATIM DİLİ
Hondo’nun doğrudan ve saf anlatım dili, seyirciye bir belgesel izliyormuş hissi veriyor. Film sadece ırkçılıkla değil, aynı zamanda sınıfsal sömürü ve tüketim toplumu eleştirisiyle de öne çıkıyor. Sinemanın politik kimliğinden utanmadığında nasıl bir güç kazandığını gösteren önemli bir örnek olarak değerlendiriliyor. Med Hondo’nun hayat hikâyesi, filme ilham kaynağı olmuş. 1936 doğumlu yönetmen, 23 yaşında Fransa’ya göç etmişti. Filmdeki karakterin Paris’e adım attığı ilk sahnede bavulunun üzerinde Afrika’nın farklı ülkelerinin isimleri yer alıyor. Bu detay, onun yalnızca bir birey değil; sömürgeleştirilmiş ulusların sesi olduğunu vurguluyor.

Film, 2017 yılında Martin Scorsese’nin World Cinema Project’i ve George Lucas Vakfı tarafından restore edildi. Restorasyonda kullanılan negatiflerin Fransız Komünist Partisi’ne bağışlanmış olması, Hondo’nun politik duruşunu açıkça ortaya koyuyor. Yapım, kimlik politikalarının sınırlarını aşarak sınıf mücadelesine ve emperyalizme odaklanan derinlikli bir eleştiri sunuyor.
GERÇEKÇİ GÖRSELLER VE ÇARPICI DİYALOGLAR
Hondo’nun kamerası sokaklara iniyor; göçmenlerin yaşam koşulları belgesel gerçekliğiyle yansıtılıyor. Filmde yer alan diyaloglar, ırkçılığın gündelik hayatta nasıl tezahür ettiğini çarpıcı bir şekilde aktarıyor. Örneğin, “Burada yeterince zenci var! Neden ülkenize dönmüyorsunuz?” gibi cümlelerle seyirciye sistematik dışlanmışlığın psikolojisi sunuluyor.

MÜZİK VE RİTİM: AFRİKA’NIN SESİ
Film adını, Benin’den Karayipler’e köle olarak gönderilen Afrikalıların ağıtlarından alan bir şarkıdan alıyor. Kamerunlu müzisyen George Anderson’un bestelediği müzikler, filme Afrikalı bir ruh kazandırıyor. Özellikle “Apollo” adlı şarkının geçtiği sahneler, görsel anlatımla müzikal öğelerin uyum içinde buluştuğu anlar sunuyor.
ELEŞTİRİ, İRONİ VE ÇARPICI SAHNELER
Yönetmen film boyunca ironik bir dili elden bırakmıyor. Beyaz bir kadının, siyah erkeklerin cinsel gücüne dair önyargılarla karakteri ayartmaya çalıştığı sahne, bu ironinin somutlaştığı bölümlerden. Gerçek görüntülerle desteklenen sahneler ise Fransa’daki ırkçılığı belgelercesine gözler önüne seriyor.

FİNALİNDE BİR ÇAĞRI: “DEVAM EDECEK”
Film “Devam edecek” yazısıyla son buluyor. Bu ifade, bir devam filmi vaadinden çok, anlatılan hikâyelerin süregeldiğini, göçmenlik ve dışlanmışlık deneyimlerinin hâlâ güncel olduğunu gösteriyor. Göçmen krizlerinin yoğunlaştığı günümüzde, bu mesaj daha da anlam kazanıyor.
SİNEMANIN SERT YÜZÜ: BİR VİCDAN MUHASEBESİ
Film boyunca söylenen şu sözler, yapımın ne denli radikal olduğunu gözler önüne seriyor: “Dünyadaki bütün suçların ortağısınız. Köleliğin, suikastlerin ve soykırımın devam etmesine göz yumuyorsunuz…” Bu sert söylem, ırkçılıkla kapitalizmi ve emperyalizmi aynı zeminde eleştirmeyi başarıyor. Ancak bunu yaparken hiçbir anında seyirciyi didaktik bir şekilde yönlendirmiyor; ironi ve sade anlatımıyla düşündürüyor.