“Güney Afrika’da Miriam Makeba’dan bahsettiğinizde, sanki bir kraliçeden söz ediyorsunuz.” diyor koreograf Alesandra Seutin. Efsanevi şarkıcı Makeba, “Mama Africa” ve “Afrika Şarkıcılarının İmparatoriçesi” olarak tanınıyordu, fakat aynı zamanda New York’un Greenwich Village semtinde Miles Davis ve Duke Ellington’la vakit geçiren de bir sanatçıydı. Johannesburg’da ailesine destek olmak için genç yaşta çalışmaya başlayan Makeba, daha sonra Gana’da diplomatlık yaptı, ardından Gine’nin Birleşmiş Milletler temsilcisi oldu. Açık sözlü bir apartheid karşıtı olan Makeba, bir Kara Panter aktivistiyle evlendi. Onun bu zengin yaşam öyküsü ve derin mirası, Seutin’in son eseri olan Mimi’s Shebeen’e ilham verdi. Gösteri yakında İngiltere’de prömiyer yapacak.
MAKEBA’NIN ZORLU HAYATI
Mimi’s Shebeen, dans, canlı müzik ve sözlü performansı bir araya getiriyor. Bu eser, sıradan bir biyografi değil; Makeba’nın özellikle sürgün yıllarına odaklanan şiirsel bir anlatı. 1959’da New York’a taşındıktan sonra, apartheid karşıtı duruşu nedeniyle Güney Afrika’ya 30 yıl boyunca dönmesi yasaklandı. Kara Panter üyesi Stokely Carmichael ile evliliğinin ardından bu kez ABD’den sınır dışı edildi. Gösteri, bir tür anma ritüeli gibi ilerliyor; hem bir ağıt, hem bir kutlama, hem de bir meydan okuma. Sahnenin merkezinde yer alan Güney Afrikalı şarkıcı Tutu Puoane, Makeba’nın efsaneleşmiş şarkılarını sahnede yeniden canlandıracak.

Güney Afrika’da “shebeen”, gizli içki evleri için kullanılan bir terim. Ev yapımı içkilerin içildiği, müziğin ve sohbetin eksik olmadığı bu yerler genellikle bir “shebeen kraliçesi” tarafından yönetilirdi. Makeba’nın annesi Christina da böyle bir kadındı. Makeba sadece 18 günlükken annesi yasa dışı içki üretmek suçundan tutuklandı. Cezayı ödeyemediği için altı ay hapis yattı ve bebeğini de yanında götürmek zorunda kaldı. İşte Miriam Makeba’nın zorlu yaşamı bu şekilde başladı. Seutin, sanatçının hayatını araştırırken bu ve benzeri birçok ayrıntıyı keşfettiğini söylüyor:
“O kadar çok hikâye vardı ki!”

Brüksel’deki KVS Tiyatrosu’nda sergilenen gösteriden sonra konuştuğumuz Seutin, Belçikalı bir baba ile Güney Afrikalı bir annenin kızı. Çocukluğunu Belçika’da geçirdikten sonra eğitim için İngiltere’ye taşındı ve burada Vocab Dance adlı kendi dans topluluğunu kurdu. Annesi, Seutin çocukken Makeba’nın “Pata Pata” ve “Malaika” gibi şarkılarını söyler, onlarla birlikte evde dans edermiş.
Yaklaşık on yıl önce, Seutin’in annesi Londra’da kanser tedavisi görürken, sanatçı üç ay boyunca işine ara verip onunla ilgilenmiş. Seutin:
“Annem hep Miriam Makeba dinlemek isterdi. Birlikte şarkı söylediğimizde çok mutlu olurdu. Hastanede çok fazla zamanım vardı, ben de onun hakkında araştırma yapmaya başladım.” sözleriyle sürecin nasıl başladığını anlattı. Seutin bu süreçte, Makeba’nın Nelson Mandela’nın serbest bırakılmasının ardından 1990’da Güney Afrika’ya zaferle dönüşünü, gençliğinde meme kanserini atlattığını, 1985’te kızı Bongi’nin doğum sırasında öldüğünü ve sürgün nedeniyle annesinin cenazesine katılamadığını öğrenmiş.
“İnsanlar genelde birinin başarısına bakıyor ama onun da herkes gibi mücadele ettiğini unutuyor.” diyerek, aslında ne kadar zor bir hayatı olduğuna dikkat çekiyor.
HASTANE ODASINDA YAZILAN OYUN
Tüm bu düşünceler, ilk kez 2023’te Brüksel’de sahnelenen Mimi’s Shebeen’in temelini oluşturmuş. Neyse ki Seutin’in annesi tedaviden sağ çıkmış, ancak bu süreç eserin “ölüm, yaşam ve yas” temaları üzerine kurulmasına ilham vermiş. Seutin, Makeba’nın yaşamından sahneleri geri dönüşlerle anlatırken, günümüz dünyasındaki göç ve yerinden edilme temalarına da değiniyor. Gösteride açıkça dile getirilmese de, Seutin aklında ikinci bir karakter tasarlamış; günümüzün Miriam’ı olan bir göçmen kadın.
“Bu karakterler, Miriam Makeba’yla bağlantılı ruhlar gibi; hepimiz bu genç göçmeni karşılamak için bir araya geliyoruz” sözlerine yer veriyor.
Sahnedeki dansçılar, shebeen’in içkisiyle değil, ritmin büyüsüyle sarhoş olmuş gibi. Müzisyenlerle aynı enerjiyi paylaşarak sahnede tek bir bedene dönüşüyorlar. Seutin’in koreografisi, yıllar içinde öğrendiği farklı dans biçimlerinden besleniyor: Ruanda, Güney Afrika ve Senegal’in geleneksel hareketleriyle birlikte, oyuncu kadrosunun kendi stilleri (örneğin sokak danslarından krump ) gösteriye dâhil edilmiş. 2020–2024 yılları arasında Seutin, Senegal’deki Ecole des Sables adlı geleneksel ve çağdaş Afrika dansı merkezinin eş sanat direktörlüğünü yürüttü.
Seutin, genç dansçılardan bazılarının ( özellikle Güney Afrikalı olmayanların ) Makeba’yı hiç tanımadığını öğrenince şaşırmış. (Makeba, 2008 yılında İtalya’da sahnede geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetmişti.)

Peki, neden yeni nesiller Mama Africa’yı tanımalı?
“Çünkü o, genç insanlara kim olduklarını savunma cesareti verirdi, ama bunu zarafetle yapardı. Derin bir şey söyler, ardından büyüleyici bir şarkı söylerdi.” diyor
Seutin, bu yaklaşımı kendi eserinde de sürdürmek istemiş: “Gösteride dans ediyoruz, güzel şarkılar duyuyoruz, eğleniyoruz; ama bütün bunların içinde güçlü mesajlar ve insanı derinden etkileyen anlar var. Miriam Makeba’da en çok hayranlık duyduğum şey bu. Çünkü eğer çok bağırırsan insanlar seni dinlemez, uzaklaşır. Oysa o, sözünü zarafetle söylerdi. İnsan hem mesajını duyar, hem de yeteneğinin büyüsüne kapılırdı.” ifadeleriyle Mama Africa’nın anısını yaşatmak çıktığı yolda, kendisini motive eden noktaya dikkat çekerek sözlerini sonlandırıyor.
Kaynak: The Guardian