21. yüzyılın küresel rekabet sahnesinde Afrika; doğal kaynakları, dinamik genç nüfusu ve jeopolitik ağırlığıyla geleneksel güçlerin yanı sıra, sayıları giderek artan bölgesel aktörlerin de stratejik merkezinde yer alıyor. Kıtanın kapısını sessizce aralayan ülkelerden biri de Asya kaplanı Malezya. Malezya Başbakanı Enver İbrahim’in 20 Kasım’da başlayan, Etiyopya, Güney Afrika ve Kenya’yı kapsayan Afrika turu, Malezya’nın kıtada daha görünür hale gelmek istediği mesajını verdi. Zamanlama da dikkat çekiciydi: Enver İbrahim aynı günlerde Güney Afrika’da düzenlenen G20 Liderler Zirvesi’ne “davetli” olarak katılarak ülkesinin çok yönlü ve esnek diplomasisini küresel sahnede yeniden hatırlattı.
Bu temasların genel tablosuna bakıldığında Malezya kendisini, Batı ya da Çin’in çoğu zaman tartışma yaratan rekabetçi modelinden ayrı bir yerde konumlandırıyor. Daha eşitlikçi, iş birliğine dayalı ve karşılıklı kazancı önceleyen bir ortaklık profili çiziyor.
Malezya–Afrika İlişkilerinin Tarihsel Temelleri
Malezya-Afrika ilişkilerinin kökleri, 17. yüzyılda Hollanda Doğu Hindistan Şirketi’nin sömürge işgücü ihtiyacını karşılamak için bugünkü Malezya ve Endonezya topraklarından binlerce Müslümanı Güney Afrika’ya getirerek “Cape Malay” topluluğunu oluşturmasına dayanıyor. İlişkilerin modern dönemdeki zemini ise sömürgecilik karşıtı dayanışmanın küresel bir çerçevede biçimlendiği 1955 Bandung Konferansı’na uzanıyor. Malezya’nın (o dönem Malaya Federasyonu) 1957’de bağımsızlığını kazanmasının ardından Afrika stratejisi daha çok siyasi destek ve uluslararası forumlarda ortak tavır alma ekseninde gelişti.

Ülkeyi 22 yıl boyunca yöneten Dr. Mahathir Mohamad ile birlikte Malezya’nın Afrika açılımı ivme kazandı. Mahathir’in “Güney-Güney İşbirliği”ni dış politikanın merkezine yerleştirmesiyle Afrika hem Batı’ya bağımlılığı azaltacak hem de Malezya’nın ekonomik ve siyasi nüfuzunu genişletecek yeni bir stratejik alan olarak konumlandı.2000’li yıllarda kıtayla ilişkiler belirgin bir ekonomik boyut kazandı. PETRONAS ve Sime Darby gibi büyük Malezya şirketleri kıta genelinde ciddi yatırımlar yaptı. Bu süreç, Başbakan Necip Rezak’ın 2013’te “Afrika Açılımı”nı resmen ilan etmesiyle kurumsallaştı.
Nitekim 2011 yılında Malezya kıtaya yaptığı kayda değer yatırım miktarıyla, Çin ve Hindistan kadar görünür bir ekonomik aktör hâline gelen nadir Asya ülkelerinden biri oldu.
MALEZYA’NIN AFRİKA’DAKİ FAALİYET ALANLARI
Malezya’nın kıtadaki faaliyet alanlarının başında enerji sektörü geliyor. PETRONAS kıtadaki ilk ciddi faaliyetlerine Sudan’da başladı. Ancak Sudan’daki çatışmalar nedeniyle faaliyetler askıya alındı. Bugün Mısır, Mozambik, Gabon ve Senegal’de petrol ve doğalgaz arama, çıkarma ve işleme projeleri yürütüyor. Sime Darby’nin Liberya, Nijerya ve Gana’daki geniş palm yağı plantasyonları, Malezya’nın tarım bilgisini ihraç ettiği ve küresel palm yağı tedarik zincirindeki yerini güçlendirdiği önemli yatırımlar arasında.

Malezya ve Endonezya bugün dünya palm yağı üretiminin yaklaşık %85’ini karşılıyor. Ancak üretim maliyetlerinin yükselmesi, arazi kullanımında yaşanan sınırlamalar ve işçilik maliyetleri, iki ülkeyi Afrika’ya yöneltti. Bugün Afrika’da hem üretim hem tüketim artıyor.
Bununla birlikte, plantasyonlarda çocuk işçi kullanımı ve ormanların tahrip edilmesi eleştirilerin odağında. Yerel halkın gelirden aldığı payın düşüklüğü de sıkça dile getirilen bir sorun.Malezyalı şirketler kıta genelinde konut, otoyol, havalimanı ve hastane projelerine imza atıyor. Tanzanya’daki Bagamoyo Limanı Projesi, her ne kadar siyasi anlaşmazlıklar nedeniyle askıya alınmış olsa da Malezya’nın büyük ölçekli altyapı iştahını ortaya koyan çarpıcı bir örnek. Ancak bu alanda Çin, Malezya’nın karşısında çok hızlı hareket eden güçlü bir rakip konumunda. Kıtanın dijital dönüşümünde de Malezya’nın payı dikkate değer. UEM Group Ruanda’da dijital altyapı projelerine odaklanırken, Telekom Malaysia farklı ülkelerde telekomünikasyon yatırımlarına devam ediyor. Finans alanında ise Maybank ve CIMB, özellikle Müslüman nüfusun yoğun olduğu pazarlarda İslami finans ürünleriyle öne çıkıyor.
Malezya, Nijerya, Somali ve Sudan gibi ülkelerden binlerce öğrenciye ev sahipliği yapıyor. Uluslararası İslam Üniversitesi (IIUM) başta olmak üzere, Malezya üniversiteleri Müslüman Afrika ülkeleri için önemli bir eğitim merkezi hâline gelmiş durumda.Afrikalı diplomatlara, mühendislere ve teknisyenlere eğitim programları sunan Malezya genç Afrika nüfusunu “Malezya teknolojisine” yakınlaştırmayı hedefliyor. Başbakan Enver İbrahim’in Afrika turu kapsamında Addis Ababa’da başlatılan ‘Afrika-Malezya İlk Gençlik Forumu’ bu hedefin somut bir göstergesi. ‘Ortak Refah İçin Gençlik İş birliği’ sloganıyla yola çıkan forum, Afrika’nın genç nüfusunu doğrudan hedef alarak, onlarla Malezya arasında duygusal ve entelektüel bir bağ inşa etmeyi amaçlıyor. Bu hamle, Malezya’nın kıta ile olan ortaklık iddiasını sadece bugünün ticari faaliyetlerine değil, yarınının sosyal ve siyasi ilişkilerine de taşıdığının sinyalini veriyor.
Malezya Müslüman kimliği sayesinde Çin, Hindistan ve Batı ülkelerinden yatırımcılara kapalı veya hassas olan birçok pazara daha kolay erişim sağlıyor.
SESSİZ VE SİYASİ İSTİKRARSIZLIK
Malezya’nın Afrika ile kurduğu ortaklık, sessiz ama istikrarlı bir derinleşme gösteriyor. Askeri bir varlık bulundurmaması ve uluslararası medyada daha az yer alması bu ‘sessiz ortak’ profilini pekiştiriyor. Diğer bölgesel güçler gibi hızla büyüyen Afrika pazarına erişmek istese de bunu Batı ve Çin’in yüksek jeopolitik rekabet alanlarına girmeden, daha düşük riskli ve daha sürdürülebilir adımlarla yapıyor. Ülkenin Afrika stratejisi, geleneksel enerji ve tarım yatırımlarının ötesine geçerek, geleceğin kritik endüstrilerine doğru genişliyor. Nitekim geçen ay ASEAN zirvesinde Güney Afrika ile imzalanan iş birliği çerçevesinin yarı iletkenleri de kapsaması, bu dönüşümün en net göstergesi. Küresel tedarik zincirlerindeki kırılganlıkları deneyimlemiş olan iki taraf da bu hamle ile karşılıklı ekonomik dayanıklılıklarını artırmayı hedefliyor. Malezya, yarı iletkenler üretimindeki uzmanlığını, Güney Afrika’nın nadir toprak elementleri ve metal kaynaklarıyla birleştirerek, Çin ve Batı’ya olan bağımlılığı azaltacak alternatif bir üretim hattı oluşturma potansiyelini keşfediyor.

Gıda ihtiyacının %60’ını ithal eden bir ülke olarak Malezya, Afrika’nın tarımsal kapasitesine ihtiyaç duyuyor. Burada kritik bir “kazan-kazan” köprüsü devreye giriyor: Malezya’nın dünyaca tanınan helal sertifikasyon sistemi (JAKIM), Afrika’nın helal gıda ve lojistik pazarını küresele açması için bir anahtar işlevi görüyor. Malezya’nın Afrika’da helal lojistik, farmasötik ve turizm gibi “helal ekosistemi” inşa etme potansiyeli son derece güçlü. Bu ekosistem, sadece gıdayı değil, ilaçtan kozmetiğe, finanstan seyahate kadar uzanan ve Afrika’nın genç nüfusuna hitap eden devasa bir kalkınma alanını temsil ediyor.
Eğitim, teknik iş birliği ve kalkınma tecrübesiyle “İslami demokrasi ve kalkınma modeli”ni yumuşak güce dönüştürüyor. Borçlandırıcı modellerden uzak durması, siyasi ajanda dayatmaması ve yerel kurumlarla çalışmayı tercih etmesi, büyük güç rekabetinden yorulmuş birçok Afrika ülkesi için Malezya’yı daha güvenilir bir ortak hâline getiriyor. Özellikle Güney Afrika’daki köklü Malay nüfusunun oluşturduğu kültürel köprü de dikkate alındığında, Afrika liderleri Malezya’yı ileri teknoloji ve yatırım getiren güvenilir bir ortak olarak görüyor.Bu yönüyle Malezya, yumuşak güç ve denge siyasetini merkeze alan Türkiye gibi güçlerle benzerlik göstererek, Afrika’ya seçeneklerinin sanıldığından daha geniş olduğu mesajını veriyor. Nitekim Malezya, Afrika’daki sessiz ama istikrarlı açılımını, Türkiye gibi yükselen ve kıtada kendine yer edinmeye çalışan bir ülkeyle iş birliği potansiyeli üzerinden güçlendirebilir. Hem ekonomik hem diplomatik seçenekleri artıran stratejik bir fırsat olarak değerlendirilebilir.

Ancak bu derinleşen ortaklığın önünde bazı yapısal zorluklar da var.Potansiyel ve ZorluklarMalezya’nın Afrika açılımını güçlendiren bir diğer unsur bu yıl ASEAN dönem başkanlığını üstlenmiş olması. Kuala Lumpur, bu avantajı kullanarak Afrika Birliği–ASEAN diyaloğunu canlandırmak, ayrıca Malezya’nın uluslararası kuruluşlardaki konumuna destek aramak istiyor. Ancak açılımın önünde yapısal engeller de var: ABD ile yakın dönemde imzalanan ticaret anlaşmaları Kuala Lumpur’un Afrika’da esnek hareket etmesini zorlaştırabilir. Malezya’nın yıllardır eleştirilen yavaş vize ve çalışma izni süreçleri ise Afrika’dan ülkeye yatırım akışını frenleyen bir başka sorun. Dahası, mevcut ivmenin Enver İbrahim sonrasında korunup korunamayacağı da belirsizliğini koruyor.
Malezya’nın Afrika’daki varlığı tamamen sorunsuz bir çerçeve sunmuyor. Enerji ve palm yağı projelerinde çevresel tahribat, yerel halkın gelir paylaşımındaki rolünün sınırlı kalması ve teknoloji transferinin zayıflığı gibi sorunlar, “kazan-kazan” söylemini zaman zaman gölgeleyebiliyor. Ekonomik ortaklığın yalnızca ham madde çıkarımına dayanması ise uzun vadede sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle çelişme riski taşıyor. Malezya’nın kendi iç siyasi dengeleri ve ekonomik öncelikleri de Afrika ile ilişkilerinin istikametini etkileyebilecek faktörler arasında. Tüm bu değişkenler, Malezya’nın kıtadaki varlığının iyi niyetli bir açılımın ötesine geçip gerçek anlamda adil ve kalıcı bir ortaklığa dönüşüp dönüşmeyeceğini belirleyecek.
Malaysia to relocate regional palm oil office to Kenya, pledges technical support to boost local production
https://www.the-star.co.ke/opinion/2025-09-05-meja-what-can-kenya-learn-from-malaysias-development-journey
https://focusmalaysia.my/malaysias-strategic-africa-engagement-a-bold-new-frontier/
https://thediplomat.com/2016/05/malaysia-africas-silent-partner/

