Bir süredir Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin kuzey doğusunda adı konmamış bir iç savaş yaşanıyor. M23 isyancılarının Bukavu Goma gibi bir kaç büyük şehri ele geçirmesi ve ülkenin doğusunda kontrolü sağlaması Kongolu yetkilileri ABD ile temas kurmaya yönlendirdi.
Çin’in, kritik öneme sahip yüksek teknolojide ABD yi geride bıraktığını söylemek mümkün. Yüksek teknolojide kullanılan ham maddelerin büyük bir kısmının nadir madenler olmadan kullanılamaması sürdürülebilir olmaması ABD’nin Kongo ve Ukrayna madenlerini kontrol altına almaya yönlendirdi. Trump döneminde özellikle ekonomi de Çin’e karşı bir ekonomik savaş beklentisi var. Eğer ABD Kongo madenlerini kontrol altına alabilirse Çin’le rekabetinde büyük avantaj sağlayabilir.
ABD’nin ilgisini çeken isyancılar değil elbet; Trump yönetiminin değerli madenlere sahip orta Afrika ülkesi önemli bir fırsat. Kongo Demokratik Cumhuriyeti bakır, kobalt, uranyum gibi değerleri madenlere sahip. ABD’nin uzun bir süredir Kongo ile AIDS’le mücadele tıbbi yardım gibi faaliyetleri dışında Kongo madenlerinin çıkarılmasında ve kullanılmasında bir pazara sahip değil. Trump hükümetinden bazı temsilciler Şubat ayında Kinşasa da Kongolu yetkililerle görüştüler. Bu görüşmelerde ABD, niyetini gizlemeyerek değerli madenlere ulaşma karşılığında insani yardım, askeri destek verebileceğini belirtti. İsyancılar karşısında çaresiz kalan Kongo yönetimin teklife sıcak baktığı söyleniyor.
Demokratik Kongo yönetimi bir süredir Ruanda destekli isyancılar karşısında çaresiz. Kuzeydoğudaki şehirlerin yanı sıra maden bölgesinin önemli bir bölümü isyancıların kontrolü altında. İsyancılar, bölgede bir hükümet kurarak madencilerden vergi almaya, ticareti yönlendirmeye başladılar. Göller bölgesi neredeyse isyancıların hakimiyeti altına girmiş durumda. Madenlere gidip gelen kamyonlardan günlük bin doların üzerinde para alıyorlar. Ruanda’dan bölge halkının ihtiyaçlarını sağlamak için bir ticari koridor da kurdular. Günlük ihtiyaçlar Ruanda’dan gelirken tarım ürünleri bu bölgeden Ruanda, Uganda ve Burundi’ye gönderiliyor.
M23 hareketi bir isyancı örgütün ötesindebir hükümet gibi çalışmaya başladı. Göl ve nehirlerde yapılan günlük feribot seferlerini de işletmeye başlayan isyancı örgüt aynı zamanda klinikler de açarak hastalara hizmet veriyor.
Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ne Angola; ekonomik, Güney Afrika ise askeri destek verse de yeterli görünmüyor. Kinşasa yönetimin daha güçlü bir partnere ihtiyacı olduğu açık. Bu açık ta ABD’nin askeri ve insani yardımı ile sağlanmak isteniyor. D. Kongo Cumhurbaşkanı Felix Tshisekedi’nin de ABD’nin bölgeye gelmesine sıcak baktığı biliniyor. Tshisekedi, isyancılar karşısındaki başarısızlığını ABD’yi yanına çekerek konumunu güçlendirmek istiyor. Fakat bölgede uzun yıllardır var olan ve Kongo’daki madenleri taşımak için demiryolları ağı kurmuş Çin’in ne diyeceği de önemli. Çünkü Çin, bölgeye en fazla yatırım yapan ülke olarak biliniyor. ABD’nin gelmesi doğrudan Çin ile de ilişkileri zayıflatabilir.
Trump yönetimi USAID’in ABD’nin çıkarlarına hizmet etmediği doğrudan bir gelir getirmediğinin farkında. Bu yüzden dolaylı ilişkilere girmeden doğrudan ticari ve askeri ağını geliştirerek fayda sağlamak gelir elde etmek derdinde. D. Kongo’nun 25 trilyon doları aşan altın, kobalt, bakır, kotan madenlerine sahip olduğu biliniyor. Şimdilik bu madenlerin en büyük alıcısı Çin gibi gözükse de ABD şirketleri de doğrudan olmasalar da İtalya, Fransa, Almanya kanalı ile alıcı durumdalar.
ABD hala dünyanın en büyük savunma ve havacılık tedarikçisi iken askeri alanlarda da kullanılan kobalt, lityum, uranyum gibi stratejik madenlere ilgisiz kalacağı düşünülemez. Aslında ABD’nin Kongo ilgisi Trump’la başlayan bir süreç değil; Önceki devlet başkanı Biden görev süresi içinde tek Afrika gezisini Angola’ya gerçekleştirdi. Yeni açtığı Lobito Koridorunun asıl hedefi de Kongo madenlerini Angola limanlarıyla Atlas Okyanusuna taşımak.
ABD öteden beri Nijerya, Uganda gibi ülkelerin askerlerini eğitiyor. D. Kongo ile de askeri eğitime yönelik bir anlaşma yapması olası gözüküyor. ABD askerlerinin bölgeye gelmesi yeni bir askeri üs isteyeceği anlamına da geliyor. Büyük olasılıkla ABD, D. Kongo’nun kuzey veya doğu bölgesinde bir askeri üs kurulmasını isteyecek. Eğer doğu da askeri üs isterse Göller bölgesinin yavaş yavaş ABD’nin kontrolüne geçeceği söylenebilir. Eğer güney de isterse ABD’nin asıl amacının değerli nadir madenleri kontrol altına almak istediğini gösterir.
Bölgede uzun süredir pek işe yaramayan bir türlü barışı gerçekleştiremeyen BM Barış Gücü askerleri bulunuyor. Zaten barış gücü askerlerinin çatışmaları önlemek, sivil halk kayıplarını azaltmak yerine bölgedeki uluslararası örgütlerini kurduğu biliniyor. D. Kongo da etkisiz bir BM Barış gücü yerine operasyonel ABD askerlerini tercih edeceği de açık. Tshisekedi mecliste yaptığı konuşmada ABD ile görüşmelerini gizlemeyerek bölgenin barış ve istikararı için her türlü seçeneği değerlendireceğini söyleyerek ABD ile temas içinde olduklarını gizlemedi. Fakat hala son bir aydır AB ile yapılan görüşmelerde nelerin konuşulduğu nasıl bir anlaşmaya varıldığı örtülü. Bu gizliliğin en önemli nedeni Çin ile arayı soğutmamak için olduğu, Çin’in yatırımlarını çekmesi durumunda D. Kongo’nun ekonomik bir boşluk içine düşeceğidir.
Fakat D. Kongo ve ABD bir anlaşmaya girseler de uygulanmasının zaman alacağı da görünüyor. Çünkü devam eden adı konmamış bir iç savaş var ve iç savaşın en önemli aktörü Ruanda. Ruanda 1994’ten beri ABD’nin bölgedeki en önemli müttefiki. Diğer bir sorunda bölgesel EAC, SADC gibi kuruluşların D. Kongo’nun yanında yer alması. EAC çok sorun olmayacak ama, ABD ile SADC’ın lider ülkesi Güney Afrika arasındaki gerilim, D. Kongo’nun bir tercih yapmasını zorunlu kılacaktır. Zaten Doğu Afrika topluluğu’na karşı Felix Tshisekedi’nin bir rezervi olduğu biliniyor, iki kez EAC liderler zirvesini boykot etti. SADC ise kriz çıktığı andan beri D. Kongo’nun yanında yer aldı ve Güney Afrika Devlet başkanı Ramaphosa muhalefetten gelen ağır eleştirilere rağmen Kongo’ya asker göndermekten geri durmadı. Aslında krizin bir faili daha var pek görünmeyen Kenya. Hatta M23 isyancılarının bu kadar güçlenmesinin nedeni Ruanda desteğinden ziyade Kenya’nın etkisi.
Katar da geçtiğimiz Salı günü DRC Başkanı Felix Tshsekedi ile Ruanda Devlet Başkanı Paul Kagame Katar’ın başkentinde bir araya geldiler ve görüşmede ateşkeste mutabık kalsalar da henüz M23 bu anlaşmayı görmemeyi tercih etti. Ruanda’nın desteğini kesip kesmeyeceği belli değil, çünkü desteklediği bilinse de Ruanda her defasında bu suçlamayı kabul etmiyor. Bu görüşmenin ABD’nin isteği doğrultusunda yapıldığı sadece bir iddia değil bizzat bölge danışmanlığına atanacağı söylenen Trump’ın dünürü bölgede barış görüşmelerinin başlayacağını ifade etmesi sonrasında katar da liderlerin bir araya gelmesi bu tezi doğruluyor.
Sorunun asıl nedeni değerli madenlerinin kimin kontrolünde olacağı. Trump yönetimi Kongo adımını attı Çin henüz sessiz. Hala bölge sıcak bir kazan gibi kaynamaya devam ediyor ve başta siviller olmak üzere can kayıpları devam ediyor.