Kadına yönelik şiddet, küresel ölçekte ciddi bir toplumsal sorun olmaya devam ediyor. Türkiye’de her yıl yüzlerce kadın öldürülürken, benzer trajediler dünyanın farklı ülkelerinde de yaşanıyor. Yetersiz koruma mekanizmaları, cezai yaptırımların caydırıcılıktan uzak olması ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin köklü yapısı, bu şiddetin sürmesine zemin hazırlıyor. Güney Afrika’da, 30 yaşındaki yüksek lisans öğrencisi Olorato Mongale’nin ilk buluşmasında öldürülmesi, yalnızca yerel bir trajedi değil, kadına yönelik şiddetin uluslararası boyutunu gözler önüne seriyor.
25 Mayıs’ta Güney Afrika’da yaşayan 30 yaşındaki Olorato Mongale, kısa süre önce tanıştığı bir adamla buluşmak için evinden ayrıldı. Ancak randevudan sadece iki saat sonra, Johannesburg’un kuzeyindeki Lombardy West bölgesinde yarı çıplak, darp izleriyle dolu bedeni bir yol kenarında bulundu. Polis, Mongale’nin başka bir yerde öldürülüp olay yerine bırakıldığını tespit etti. Cinayetin vahşeti, sosyal medyada büyük tepki yarattı.
KADIN CİNAYETLERİNİ HABERLEŞTİRDİ, KENDİ DE BİRİNE KURBAN GİTTİ
Mongale’nin ailesi, genç kadının geçmişte gazetecilik yaptığını ve kadın cinayetleriyle ilgili haberlerin üzerindeki psikolojik etkisi nedeniyle mesleği bıraktığını açıkladı. Witwatersrand Üniversitesi’nde yüksek lisans yapan Mongale, özellikle 2017 yılında eski erkek arkadaşı tarafından öldürülen Karabo Mokoena’nın hikâyesinden derinden etkilenmişti. Ne yazık ki, kaçınmaya çalıştığı kaderin aynısıyla yüzleşti. Annesi Keabetswe Mongale, 1 Haziran’daki cenaze töreninde kızının saldırgana karşı koyduğunu söyledi: “Devlet morgunda onu gördüğümde, tırnaklarının kırıldığını fark ettim. Kızım son ana kadar savaşmış.”
ŞİDDETİN ARDINDAKİ DERİN KÜLTÜREL YAPI
Kenya Cinsiyet ve Eşitlik Komisyonu, kıtadaki toplumsal cinsiyet temelli şiddetin artışında kültürel, ekonomik, sosyal ve yasal etkenlerin karmaşık etkisine dikkat çekiyor. Zorla evlilik, kadın sünneti ve başlık parası kaynaklı şiddet gibi uygulamalar hâlâ birçok toplumda yaygın. Kadınların ekonomik olarak erkeklere bağımlılığı da, onları şiddete karşı daha savunmasız bırakıyor. COVID-19 süreciyle daha da derinleşen bu kriz, kadın hakları savunucuları tarafından sık sık gündeme getiriliyor.
SESSİZLİĞİN BEDELİ AĞIR
Afrobarometer’ın 2023 tarihli verilerine göre, Afrika’daki bireylerin %48’i aile içi şiddeti özel bir mesele olarak görüp cezai bir suç saymıyor. Eğitimli ya da ekonomik olarak güçlü erkekler de bu şiddet iklimine sessiz kalıyor. Geçtiğimiz yıl Dünya Kadınlar Günü’nde Güney Afrika’nın ünlü rugby kaptanı Siya Kolisi şöyle demişti: “Erkekler yeterince şey yapmıyor.” Yıllardır verilen sözler ve yapılan farkındalık kampanyaları, gerçek bir dönüşüm yaratmakta yetersiz kaldı. Erkeklerin ataerkil rolleri sorgulaması ve kadını nesneleştiren kültürel kodları terk etmesi gerektiği vurgulanıyor.
Yazar ve siyasi yorumcu Tafi Mhaka, erkeklerin artık sorumluluk alması gerektiğini savunuyor. Ona göre, Afrika kültürleri değiştirilemez değil ve “erkeklik” adı altında kadınları aşağılayan yapılar kader değil. Ailelerden başlayarak, okullar, dini kurumlar ve toplumun tüm alanlarında yeni bir erkeklik anlayışı inşa edilmeli: Şiddet içermeyen, eşitlikçi ve onurlu bir model. Bu dönüşüm, yalnızca Olorato Mongale için değil, Rebecca Cheptegei gibi hayatı ellerinden alınan binlerce kadın için şart. Ama en çok da, her sabah en büyük tehdidin yakın çevresindeki erkekler olduğunu bilerek uyanan Afrikalı kadınlar için elzem.
Kaynak: Al Jazeera