ABD merkezli gözlemci kuruluşu The Sentry’nin Perşembe günü yayınladığı rapora göre, Libya komutanı Halife Hafter’e bağlı güçler, Birleşik Arap Emirlikleri’nin talebi üzerine Sudanlı paramiliter Hızlı Destek Kuvvetleri’ne (HDK) kaçak yakıt sağlıyor. Libya’da akaryakıt kaçakçılığının Kuzey Afrika ülkesine yılda yaklaşık 6,7 milyar dolara mal olan “büyük bir ulusal krize” nasıl dönüştüğünü inceleyen rapor, yasadışı faaliyetin aynı zamanda komşu Sudan’da Sudan ordusu ile HDK arasında yaşanan ölümcül çatışmayı da nasıl kolaylaştırdığını ortaya koyuyor.
Araştırma kuruluşu The Sentry’ye göre Hafter, Nisan 2023’te Sudan iç savaşının başlamasından bu yana “HDK’nın kilit yakıt tedarikçisi” oldu ve bu durum onun “Emirlik hükümetine olan derin sadakatini” yansıtıyor. Libya’nın doğusuna hakim olan güç, BAE adına HDK’ya silah ve yakıt sağlamakla defalarca suçlandı . Fakat hem Abu Dabi hem de Hafter bu iddiaları reddediyor.
HDK , son olarak Sudan’ın batısındaki geniş Darfur bölgesinin kontrolünü tamamlayarak el-Feşir şehrini ele geçirdiğinde, sivillere karşı cinayet , tecavüz ve cinsel şiddet de dahil olmak üzere sistematik işkenceler uygulamakla suçlanıyor .
Raporda, “Dizel ve benzin akışının sürekli olması, HDK’nın Darfur’daki hareket kabiliyetini ve dolayısıyla oradaki taktik operasyonlarını mümkün kıldı.” açıklamalarına yer verildi. Hafter ailesinin, HDK’ya yakıt ve diğer destekleri sağlayarak “güneydoğu Libya’daki komuta yapısını ve stratejik kontrolünü de sıkılaştırdığı” belirtildi.
NATO destekli bir isyanın 2011 yılında uzun süredir lider olan Muammer Kaddafi’yi devirip öldürmesinin ardından Libya, batıda Başbakan Abdulhamid Dibeybe liderliğindeki BM tarafından tanınan bir hükümet ile doğuda Hafter yönetimi arasında ikiye bölündü. Raporda:
“BAE’nin 2014’ten bu yana Hafter ailesine sağladığı geniş ideolojik, diplomatik, finansal ve siyasi destek nedeniyle, Emirlik hükümeti Hafter güçlerinin gözünde ayrıcalıklı bir konuma sahip ve onları Abu Dabi’ye bağımlı kılıyor.” ifadeleri yer aldı.

Hafter’in en küçük oğlu ve babasının Libya Arap Silahlı Kuvvetleri’nin (LAAF) başında bulunan Saddam, akaryakıt kaçakçılığındaki artışın arkasındaki başlıca güç olarak tanımlanıyor.
The Sentry, Hafter’in Nisan 2023’te “HDK’ya yakıt tedariki sağlama çabalarını denetlemek” üzere Libya’nın güneydoğusundaki Kufra’ya gittiğini ve Hafter güçlerinin “sınırdan kesintisiz yakıt ve diğer mal sevkiyatını” sağlamak için bölgedeki “insan gücü ve ekipmanını” artırdığını söyledi. Raporda:
“Saddam Hafter güçleri, yakıt akışını denetlemenin ötesinde, düzenli mühimmat teslimatlarını da içeren daha geniş bir destek politikasının parçası olarak Darfur’daki HDK’ya zaman zaman silah transferlerini de koordine ediyordu.” bilgisine yer verildi.
Soruşturmada, Sudan’daki HDK’nın yanı sıra, Libya’nın yasadışı akaryakıt kaçakçılığından en çok yararlanan ülkelerden birinin de Rusya olduğu ve bunun da Moskova’nın Sahra Altı Afrika’daki askeri faaliyetlerini kolaylaştırdığı belirtiliyor. Rusya’nın askeri desteğinin, Hafter’in doğu ve güney Libya’daki hakimiyetinin sürdürülmesinde önemli olduğu görülüyor.
20 MİLYAR DOLAR GELİR KAYBI
Libya’da akaryakıt kaçakçılığı uzun süredir devam eden bir sorun olup, ülkenin abartılı akaryakıt sübvansiyon programı nedeniyle ortaya çıkmıştır. İlk olarak 1970’lerin başında Kaddafi tarafından uygulamaya konulan bu plan, rafine edilmiş petrol ürününün litresi başına 0,03 dolarlık satış fiyatı garanti ederek tüm yurt içi enerji kullanıcılarının maliyetlerini düşürmeyi amaçlıyordu. Ancak, güvenlik güçleri mensupları da dahil olmak üzere birçok alıcının taleplerini şişirmesi nedeniyle sistem yaygın olarak suistimal edildi. Petrol rafineri kapasitesi düşük olan Ulusal Petrol Şirketi, bu talebi karşılamak için yurt dışından rafine yakıt ithal ediyor. Bu konuda uzman bir isim:
”Yakıt kaçakçılığındaki artış, Libya’nın petrol zenginliğinin daha büyük bir kısmının çalınması anlamına geliyor, meşru ekonomiye zarar veriyor ve sıradan vatandaşların zorluklarını daha da kötüleştiriyor.” sözlerine yer verdi
Yabancı ülkelerde rafine edilen bu büyük miktardaki yakıt, Libya pazarında tüketilmek yerine, özel kâr amacıyla yurt dışında yeniden satılıyor. 2024’ün sonlarına doğru, yakıt ithalatı 2021’in başlarında günde yaklaşık 20,4 milyon litreden, gerçek iç ihtiyaçların çok ötesinde, günde 41 milyon litrenin üzerine çıktı. The Sentry’nin haberine göre, ithal edilen yakıtın yarısından fazlası suç örgütleri tarafından “zimmete geçirildi”.

Raporda, 1980’lerin başlarında Libya’nın yakıtının Tunus ve Çad gibi komşu ülkelere kaçak olarak sokulduğu belirtiliyor. Bu kaçakçılık, Kaddafi tarafından, kaçakçılığa karışan bazı çevre topluluklarını yatıştırma aracı olarak sıklıkla kasıtlı olarak göz ardı ediliyordu. Ancak, Mart 2021’de Trablus’taki mevcut hükümet göreve geldiğinde, “büyük miktarda kamu servetini istikrarı bozabilecek silahlı gruplara, özellikle de Hafter güçlerine aktararak barışı satın almaya” çalışmasıyla Libya’da yakıt kaçakçılığında bir artış yaşandı.
Ülke içinde ise ekonomik sonuçlar Libyalı haneler tarafından çok kötü hissediliyor. Raporda, 2022-2024 yılları arasında akaryakıt kaçakçılığında yaşanan artışın Libya halkına yaklaşık 20 milyar dolarlık gelir kaybına yol açtığı belirtilirken, bu fonların “sağlık hizmetleri, ev ihtiyaçları, altyapı, eğitim ve diğer sosyal programlar için acilen gerekli olduğu” ifade edildi.
Sentry, mali dengesizlik, para biriminin değer kaybı, fiyat enflasyonu, yakıt sıkıntısı ve elektrik kesintisi risklerini gerekçe göstererek:
“Yakıt kaçakçılığındaki artış, Libya’nın petrol zenginliğinin daha büyük bir kısmının çalınması anlamına geliyor, meşru ekonomiye zarar veriyor ve sıradan vatandaşların zorluklarını daha da kötüleştiriyor” dedi. Raporda:
“Libya’nın 2020’deki iç savaşının sona ermesinden bu yana yaşadığı sürekli kleptokratik patlamanın ortasında, yakıt kaçakçılığı hızla en kazançlı plan haline geldi; […] ülkenin mevcut yöneticileri tarafından yürütülen ve uluslararası destekle sürdürülen milyarlarca dolarlık bir girişim, ülkenin meşru ekonomisini daha da rayından çıkarabilir.” denildi.
Libya liderlerinin yakıt sübvansiyonlarını sona erdirme veya reform etme yönündeki bir dizi sözüne rağmen, kaçakçılıktaki artış, onların “zımni kabulü” olmadan mümkün olmayacaktı. Bu durum, hem doğuda hem de batıda güçlerinin daha da pekişmesine ve dolayısıyla yeniden birleşme şansının daha da zayıflamasına yol açtı.
Kaynak: Middle East Eye

