Dünyada son senelerde nüfus hızının çok hızlı bir şekilde artması nedeniyle enerji ihtiyacı da giderek artmaya başladı.
Fakat genellikle fosil yakıtların kullanılması, çevre üzerinde olumsuz bir etki yarattı.
Bu nedenle Birleşmiş Milletler, 2015 yılında Paris’te “Paris Anlaşması” olarak bilinen bir iklim değişikliği anlaşmasını uygulamaya koydu. Bunun sonucunda ise yenilenebilir enerjiye olan talep artış gösterdi.
AFRİKA’DAKİ ENERJİ AÇIĞI VE KESİNTİLER
Afrika’da da bu talep oldukça artmış durumda.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (IAEA) tahminlerine göre 2050 yılında kıtadaki enerji talebinin 7 kat artması bekleniyor.
Afrika ise hâlihazırda sık elektrik kesintileriyle boğuşuyor. Bu problemlerle karşılaşmamak ve 2050’ye daha hazırlıklı olmak için çeşitli adımlar atılıyor.
GÜNEY AFRİKA’NIN 4 GW’LIK NÜKLEER SANTRAL HAMLESİ
Bunun en büyük örneği ise Batı Cape bölgesine kurulacak olan Güney Afrika’daki 4 GW’lık nükleer santral.
Hükümet, devlete ait enerji şirketi Eskom’a bu santrali inşa etme izni verdiğini açıkladı. Yine de ülke içinde nükleer atık oluşması, enerji politikasının güncel olmaması, yerel becerilerin yetersizliği, güvenlik ve şeffaflık endişeleri ile yüksek inşaat maliyetleri, projeye karşı çekinceler yaratıyor.
DİĞER AFRİKA ÜLKELERİ DE BU DÖNÜŞÜME HAZIRLANIYOR
Fakat buna rağmen Afrika’da birçok ülke, Güney Afrika’nın bu adımını takip etmeyi tercih ediyor.
Mısır, Uganda, Fas, Gana, Cezayir, Tunus ve Kenya gibi ülkelerin kısa zamanda nükleer enerjiye ulaşacağı öngörülüyor.
Nükleer enerji, Afrika’ya temiz ve sürdürülebilir enerji sağlama potansiyeline sahip. Ancak bu ülkelerin çoğu, bu projeleri gerçeğe dönüştürmekten hâlâ çok uzak.
Güney Afrika’da olduğu gibi, finansman ve yolsuzluk en büyük sorunlar olarak öne çıkıyor.