Commonwealth’in (İngiliz Milletler Topluluğu) yeni genel sekreterinin göreve başlamasıyla birlikte, bazı çevrelerde bu kuruluşun artık eskimiş bir yapı olduğu yönünde eleştiriler dile getiriliyor. Ancak, eğer Commonwealth gerçekten de çağ dışı bir kurum olsaydı, ülkeler sıraya girerek bu topluluğa katılmak istemezdi. Ortak bir dil, hukuki sistem ve eğitim modeline sahip ülkelerin oluşturduğu bu yapı, ticareti daha verimli hale getiriyor. Eğer İngilizce konuşan demokratik ülkelerden oluşan bir birlik olmasaydı, muhtemelen böyle bir oluşum bugün yaratılırdı.
COMMONWEALTH VE KÖLELİK TAZMİNATLARI TARTIŞMASI
Günümüzde Commonwealth, varlığını haklı çıkarmakta zorlanıyor. Ancak, örgüt kendisini yenilemek ve anlamlı bir role bürünmek istiyorsa, ele alınması gereken kritik meselelerden kaçmak yerine onları doğrudan tartışmalıdır. 40 yıl önce Commonwealth, Güney Afrika’daki apartheid rejimiyle olan ilişkisini sorgulayan bir dönemeçteydi. Bugün ise, tarihin en büyük zorla göç hareketlerinden biri olan transatlantik köle ticaretinin yarattığı adaletsizlikleri gidermek için tazminat konusunu ele almalıdır.
Geçtiğimiz yıl Samoa’da düzenlenen Commonwealth Zirvesi’nde yayımlanan nihai bildiride şu ifadeye yer verildi: “Artık, adil, dürüst ve saygılı bir diyalog kurarak eşitlik temelinde ortak bir gelecek inşa etme zamanı gelmiştir.”
TAZMİNAT KONUSUNDA KARŞILAŞILAN DİRENÇ
Commonwealth’e olan destek, geleneksel olarak siyasi yelpazenin sağ tarafında yoğunlaşsa da, bu mesele geniş kesimlerde tartışılıyor. Zirvede yayımlanan bildirinin ardından, İngiltere’nin örgütten ayrılması gerektiğini savunan sesler yükseldi. Bu tepki, yıllar önce apartheid rejimiyle ilişkilerin devamını savunan argümanlara benziyor. Ancak, Commonwealth için bu konu bir fırsata dönüşebilir. Eğer dikkatli bir şekilde ele alınırsa, bu mesele örgütü güçlendirebilir ve üye ülkeler arasında yeni ortak projeler oluşturulmasını sağlayabilir.
Tazminat fikri birçok kişi için hala karmaşık bir konu. Suçun boyutu büyük, zaman açısından geniş bir sürece yayılmış ve coğrafi olarak dağılmış durumda. Kim ödeme yapmalı? Kime ödenmeli? Bireyler mi, topluluklar mı, yoksa hükümetler mi? Ancak, bu teknik zorluklar, insanlık tarihinin en büyük suçlarından birini görmezden gelmeyi meşrulaştırmaz.
Milyonlarca genç Afrikalının kaçırıldığı bir dönemde kıtanın toplam nüfusu 100 milyon civarındaydı. Bu demografik kayıp, bugüne kadar süregelen ciddi maddi zararlar yarattı. Aynı zamanda, İngiltere ve diğer Avrupa ülkeleri, köle ticaretinden büyük servetler ve güç elde etti. Geçmişte yaşanan bu olaylar, günümüz dünyasını şekillendirmeye devam ediyor.
ORTAK ÇÖZÜMLER VE EKONOMİK İŞ BİRLİĞİ
Tazminatlar konusunda direnç gösterenlerin en büyük itirazlarından biri, “Neden atalarımızın işlediği suçların bedelini ödemeliyiz?” sorusu oluyor. Bu direnci azaltmak için, meseleyi sıfır toplamlı bir oyun gibi görmekten vazgeçmeliyiz. Ödeme mekanizmaları, her iki tarafın da fayda sağlayacağı ortak projelere yönlendirilebilir.
Örneğin, altyapı projeleri öncelikli hale getirilmelidir. Ekonomik kalkınmayı hızlandıran, iş imkânları yaratan ve kıta içindeki bağlantıları güçlendiren yollar, demiryolları ve limanlar inşa edilmelidir. Afrika’daki en büyük sorunlardan biri, kıta içi ticaretin yetersiz olmasıdır. Bu, sömürge döneminde kaynakların Batı’ya aktarılması amacıyla kurulan ekonomik sistemin bir mirasıdır. Afrika’daki 54 ülke arasında bir serbest ticaret anlaşması imzalanarak gümrük tarifelerinin azaltılması hedefleniyor. Ancak, fiziksel bağlantılar kurulmazsa bu ekonomik dönüşüm sınırlı kalacaktır.
BORÇ AFFI VE EKONOMİK ADALET
İkinci olarak, borç affı konusu gündeme alınmalıdır. Bu, Batı’nın doğrudan fon sağlamasını gerektirmez; sadece mevcut borçların defterlerden silinmesi yeterlidir. Bugün, birçok Afrika ülkesi, eğitim ve sağlık harcamalarından daha fazlasını borç geri ödemelerine ayırıyor. Küresel finans sistemi, Batı’nın çıkarlarını koruyacak şekilde tasarlanmış durumda ve gelişmekte olan ülkeleri dezavantajlı bir konuma itiyor. Bankacılık, sigortacılık ve sermaye piyasaları, kölelik döneminde yaratılan ekonomik yapıların bir devamı niteliğinde.
Borç yükünün hafifletilmesi, Afrika’nın kalkınma projelerine daha fazla kaynak ayırmasını sağlayacaktır. Ayrıca, kıtanın iklim değişikliğine karşı direnç kazanması için finansal alan yaratacaktır. Afrika, küresel ısınmadan en fazla etkilenen kıtalardan biri olmasına rağmen, en az karbon salınımı yapan bölgedir.
COMMONWEALTH’İN LİDERLİK ROLÜ
Commonwealth’ten ayrılma çağrıları, tazminat konusundaki tartışmaları sona erdirmeyecektir. Afrika Birliği, şubat ayında yapılan zirvede bu konuyu temel bir gündem maddesi olarak ele aldı. Karayip Topluluğu (CARICOM) ise on yılı aşkın bir süredir tazminat talebi konusunda çalışmalar yürütüyor. Bu nedenle, Commonwealth geri adım atmak yerine liderlik rolü üstlenmelidir. Apartheid karşıtı yaptırımlarda olduğu gibi, örgüt bu süreçte öncü bir rol oynayabilir. Bölgesel kısıtlamalar olmadan, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında adil bir tazminat mekanizmasının nasıl oluşturulacağına dair ciddi bir tartışma yürütebilecek tek uluslararası yapı Commonwealth’tir.
Afrika kıtası büyük fırsatlar barındırıyor. 2050’ye gelindiğinde, dünya çapında çalışma çağındaki nüfusun dörtte biri Afrika’da olacak. Kıta, enerji dönüşümünde kilit rol oynayacak kritik minerallere sahip ve geleceğin ekonomilerini şekillendirmeye hazırlanıyor. Ancak, bu potansiyelin tam olarak kullanılabilmesi için geçmişin etkileriyle yüzleşmek ve bu mirası ortak bir değere dönüştürmek gerekiyor.
Commonwealth, çoğu zaman sadece konuşmaların yapıldığı bir platform olarak eleştiriliyor. Ancak, bu konuda konuşmak tam da yapılması gereken şey.