Afrika kıtasında hızla artan Çin etkisi, yatırım fırsatları ile kalkınma umutları arasında yeni bir tartışma başlığına dönüşüyor. 2000 yılında 10 milyar dolar seviyesinde olan Çin-Afrika ticaret hacmi, 2023 itibarıyla 260 milyar doları aştı. Bu çarpıcı artış, Çin’in 2013’te başlattığı Bir Kuşak Bir Yol Girişimi’nin etkisini gözler önüne seriyor. Enerji, altyapı, tarım ve teknoloji gibi stratejik alanlara milyarlarca dolarlık yatırımlar yapan Çin, kıtanın kalkınmasına katkıda bulunduğu kadar, kendi ekonomik çıkarlarını da önceleyen bir model izliyor.
YARDIM MI, YENİ SÖMÜRGECİLİK Mİ?
Başlangıçta “kazan-kazan” iş birliği vurgusuyla anılan Çin-Afrika ilişkileri, son yıllarda artan eleştirilerle gölgeleniyor. Uzmanlara göre, Çin’in sağladığı kredi ve finansmanlar, sömürge döneminden kalma bağımlılık ilişkilerinin güncellenmiş bir versiyonu olabilir. Teknoloji transferinin yetersizliği, yerel sanayinin gelişmesini engellerken, Çin’in yatırım yaptığı sektörlerin genellikle hammadde temelli olması da eleştirileri artırıyor.
YERLİ SANAYİ BASKI ALTINDA
Çin’in işlenmiş ürün ihracatı, Afrika piyasasında yerli üreticileri zor durumda bırakıyor. Düşük maliyetli Çin malları karşısında rekabet gücü azalan yerli firmalar, sanayileşme hedeflerinden uzaklaşıyor. Bu durum, “karşılıklı fayda” söylemiyle çelişen bir tablo ortaya koyuyor. Çin yatırımlarında teknoloji aktarımı da önemli bir tartışma konusu. 2010’da yapılan bir araştırma, Çin’in Sahraaltı Afrika’daki yatırımlarının, özellikle mobilya ve tekstil sektörlerinde yerel üretimi gerilettiğini ortaya koyuyor. Buna karşın maden ve metal sektörlerinde kısıtlı da olsa teknoloji transferi gerçekleşiyor. Bu durum, Batı’nın sömürgecilik dönemindeki “yalnızca kaynaklara odaklı” yaklaşımını anımsatıyor.
İSTİHDAM YARATMA POTANSİYELİ SINIRLI
Çinli şirketlerin, projelerinde kendi işçilerini tercih etmesi yerel istihdam yaratılmasını zorlaştırıyor. Ancak Angola’daki sosyal konut projesi, bu konuda olumlu bir örnek sunuyor. Çinli CITIC şirketi tarafından yürütülen projede, hükümet denetimleriyle birlikte yerli işçi oranı artırıldı. 2017 tarihli bir McKinsey raporuna göre, Çinli firmaların Afrika’daki çalışanlarının %89’u Afrikalılardan oluşuyor. Angola, bu yönüyle model ülke olarak öne çıkıyor. Çin’in Afrika’ya yönelik yatırımları kıta için hem büyük bir kalkınma fırsatı hem de uzun vadeli bağımlılık riskini beraberinde getiriyor. Teknoloji ve bilgi aktarımının sınırlı kalması, Afrika ülkelerinin kendi ayakları üzerinde durmasını zorlaştırıyor. Yerel sanayinin gelişmemesi, bu yatırımların sürdürülebilir kalkınma hedeflerine katkı sağlamak yerine, Çin’e olan ekonomik bağımlılığı derinleştirdiği yönündeki eleştirileri güçlendiriyor.
Kaynak: Yeni Şafak