1948 yılında Güney Afrika’da iktidara gelen Daniel François Malan, ülkenin tarihine kara bir leke olarak geçen apartheid rejiminin kurucusu olarak biliniyor. Irk ayrımcılığını yasal hale getiren politikalarıyla tanınan Malan, Güney Afrika’da milyonlarca insanın hayatını derinden etkileyen bir dönemi başlattı.
DANIEL FRANÇOIS MALAN KİM?
1874 yılında Cape Kolonisi’nde dünyaya gelen Daniel François Malan, kendilerini Afrikaneer olarak adlandıran Hollanda kökenli sömürgecilerden biriydi. Gençliğinde ilahiyat eğitimi alarak papaz oldu. Fakat zamanla dini kariyerinden uzaklaşarak siyasete atıldı. Aynı zamanda gazetecilik de yapan Malan, özellikle Afrikaneer milliyetçiliğinin güçlü bir savunucusu olarak öne çıktı.

1920’li yıllarda Güney Afrika Ulusal Partisi’ne (National Party) katıldı. Parti, beyaz Afrikaneer kimliğini korumayı ve ülkedeki siyah çoğunlukla sosyal, ekonomik ve politik alanlarda ayrım yapmayı savunuyordu. Malan, seçim propagandasında sık sık değindiği bu görüşün en radikal savunucularından biri olarak hızla yükseldi ve 1948’de başbakan olarak göreve başladı.
APARTHEID REJİMİNİN İLK TOHUMLARI
Daniel François Malan’ın başbakanlığı, Güney Afrika için yeni bir dönemin değil, sistematik baskının başlangıcı oldu. 1948’de iktidara gelir gelmez, “ayrılık ama eşitlik” söylemiyle ırk temelli ayrımcılığı yasalar aracılığıyla kurumsallaştıran ilk hükümet oldu.

Malan’ın öncülüğünde çıkarılan yasalarla birlikte apartheid sistemi resmen başlatıldı. Bu sistemde insanlar ten renklerine göre sınıflandırılıyor, yaşam alanları zorla ayrıştırılıyor, kamusal hizmetler siyahlar ve beyazlar arasında keskin şekilde bölünüyor, siyah Güney Afrikalılar birçok temel haktan mahrum bırakılıyordu.

Malan, apartheid sistemini elbette tek başına inşa etmedi. Gücünü, Afrikaneer milliyetçiliği temelinde örgütlenen Ulusal Parti içindeki muhafazakâr kanattan aldı. Aynı zamanda dönemin polis teşkilatları, yargı organları ve beyaz çiftçileri de bu yapının kurulmasında doğrudan ya da dolaylı rol oynadı.

Propaganda ve medya kontrolü, apartheid rejiminin halk nezdinde meşrulaştırılması için yoğun biçimde kullanıldı. Malan, özellikle Afrikaneer seçmenlerin oylarını “beyazların üstünlüğünü koruma” vaadiyle elde etti.
APARTHEID’İN TOPLUMSAL YIKIMI
Malan’ın attığı temeller, sonraki yönetimlerin de sıkı sıkıya bağlı kaldığı bir apartheid sistemini doğurdu. Siyah Güney Afrikalılar topraklarından zorla çıkarıldı, kendi ülkelerinde ikinci sınıf vatandaş haline getirildi. Irklar arası evlilik yasaklandı, eğitim, sağlık ve seyahat gibi en temel hizmetlerde dahi sert ayrımlar uygulandı.

Sistem, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda psikolojik olarak da büyük bir tahribata sebep oldu. Binlerce kişi ırkçı şiddet, işkence, yoksulluk ve dışlanma nedeniyle hayatını kaybetti.
MANDELA’NIN ZAFERİ APARTHEİD’İN SONUNU GETİRDİ
Apartheid rejimi boyunca halk direnişi hiç durmadı. Bu dönem Apartheid’in karşısındaki en büyük ses Nelson Mandela ve Afrika Ulusal Kongresi (ANC) oldu. Yıllar süren barışçıl direnişin ardından 1961’de silahlı mücadeleye yöneldi. Mandela, 1964’te “devlete karşı komplo” suçlamasıyla ömür boyu hapse mahkûm edildi ve tam 27 yıl hapis yattı.

Mandela’nın mücadelesi, yalnızca Güney Afrika’da değil, dünya çapında özgürlük ve adalet hareketlerine ilham oldu. Hapisteyken dahi bir umut ve özgürlük sembolüne dönüşen Mandela, Güney Afrika halkının direnişinin temsili oldu.

Uluslararası baskılar, ekonomik yaptırımlar ve halk direnişinin birleşimi apartheid rejimini sarstı. Frederik Willem de Klerk döneminde reform süreci başladı ve Mandela 1990’da serbest bırakıldı. 1994’te yapılan ilk çok partili seçimlerde Nelson Mandela Güney Afrika’nın ilk siyah Cumhurbaşkanı seçildi ve apartheid rejimi resmen sona erdi.
KİRLİ MİRASIN ARTIKLARI
Daniel François Malan’ın attığı tohumlar, neredeyse yarım yüzyıl süren bir baskı rejiminin başlangıcı oldu. Apartheid, milyonlarca insanın hayatını mahvetti, toplumda henüz iyileştirilememiş derin yaralar bıraktı.
Günümüzde Güney Afrika hâlâ bu mirasla yüzleşmeye, iyileşmeye ve adaleti yeniden tesis etmeye çalışıyor. Ancak ABD’nin körüklediği yeni bir ırksal ayrımcılık söylemiyle, bu kez hedef olarak yine siyahiler gösteriliyor. Yıllarca ayrımcılığa maruz kalan Güney Afrika halkı, ABD tarafından “Afrikaneer” olarak bilinen beyaz çiftçilere karşı ırkçılık yapmakla suçlanıyor. Sömürge döneminde haksız şekilde elde edilen toprakların adalet gözetilerek yeniden paylaştırılmasını amaçlayan “Toprak Reformu Yasası”, hedef alınarak Güney Afrika hükûmetine yönelik siyasi baskılar uygulanıyor.
Yıllarca ırkçılıkla mücadele eden bir halkın, bu kez adalet arayışı nedeniyle yeniden suçlanması, adaletin beklenerek değil, mücadele edilerek alınabileceğini bir kez daha ortaya koyuyor.