Marksistlerinden biri olarak kabul edilen ve 20. yüzyılın en özgün liderlerinden biri olan Amílcar Cabral, sadece bir gerilla lideri değil; aynı zamanda bir entelektüel, diplomat, sosyal bilimci ve kültürel direnişin mimarıydı. Portekiz sömürgesi altında yaşayan halklar için bağımsızlık mücadelesinin simgelerinden biri haline gelen Cabral, Afrika’nın antiemperyalist tarihinde silinmez izler bıraktı.
1924 yılında Portekiz Ginesi’nde doğan Cabral’ın ailesi, Atlantik’in ortasındaki yoksul takımadalar olan Cape Verde (Yeşil Burun Adaları) kökenliydi. Çocuk yaşta ailesiyle birlikte bu adalara taşındı ve burada yaşadığı kuraklık ve kıtlık, hayatında derin izler bıraktı. Genç yaşta Portekiz’de agronomi (tarım bilimi) eğitimi alarak toprakla ve halkla doğrudan temas kuran bir uzman haline geldi.

PORTEKİZ’DE EĞİTİM VE MARKSİZİMLE TANIŞMA
Cabral, Lizbon Üniversitesi’nde öğrenim gördüğü yıllarda, Afrika’daki diğer sömürge ülkelerinden gelen öğrencilerle tanıştı. Angola’dan Agostinho Neto, Mozambik’ten Eduardo Mondlane gibi isimlerle kurduğu dostluk, onu sadece bir teknokrat değil, aynı zamanda ideolojik olarak da donanımlı bir devrimci haline getirdi. Marksist düşünceyle tanışan Cabral, hem sınıf temelli hem de ulusal kurtuluşçu bir mücadele çizgisi geliştirdi.

TARIMDAN DİRENİŞE
1952 yılında Portekiz Ginesi’ne dönerek tarım araştırmaları yapan Cabral, ülkenin ilk tarım haritasını çıkardı. Bu çalışmaları sayesinde halkın yaşam tarzını, etnik yapısını, ekonomik dinamiklerini yakından tanıma fırsatı buldu. Bu saha deneyimi, daha sonra yazacağı “Guinea’nin Sosyal Yapısının Analizi” adlı önemli eserine kaynaklık etti.

Ancak faaliyetleri sömürge yönetimi tarafından tehdit olarak algılanınca, ülkesinden sürgün edildi. Angola’ya geçerek burada MPLA’nın (Angola Halk Kurtuluş Hareketi) kuruluşuna katkıda bulundu. 1956’da ise PAIGC (Gine-Bissau ve Cabo Verde’nin Bağımsızlığı için Afrika Partisi)’nin kurucu liderlerinden biri olarak yeniden sahneye çıktı.

“DEVRİM Mİ, SINIF İNTİHARI MI?”
Cabral’a göre sömürge toplumlarında esas mücadele sadece emperyalizme karşı değil, aynı zamanda yerli elitlerin halktan kopukluklarına karşı da verilmeliydi. “Ya devrimi satmak ya da sınıf olarak intihar etmek” diyerek küçük burjuvazinin rolünü ve sorumluluğunu net şekilde ortaya koydu. O, devrimci öncünün halktan kopmadan halkın çıkarları doğrultusunda dönüşmesi gerektiğini savundu.

SAVAŞ ALANI DEĞİL HALK ALANI
PAIGC, 1963’te silahlı mücadeleye başladı. Ancak Cabral’ın önceliği her zaman politik mücadeleydi. İşgal altındaki bölgelerde halk komiteleri kurarak, eğitim, sağlık ve adalet hizmetleri sundu. Gerilla güçlerini disipline ederken, “biz militanız, militarist değiliz” diyerek savaşın özünü halk için verilen bir mücadele olarak tanımladı.

KÜLTÜR: DİRENİŞİN HAFIZASI
Cabral’a göre sömürgecilik yalnızca toprakları değil, kültürü de işgal eder. “Bir halkı kontrol etmenin en etkili yolu, kültürünü bastırmaktır” diyerek kültürün hem direnç hem saldırı aracı olduğunu savundu. Kültürü donmuş ve geleneksel değil, dinamik ve dönüşebilir bir toplumsal ilişki ağı olarak değerlendirdi.

KADINLARIN İKİ CEPHELİ SAVAŞI
PAIGC içinde kadınlar da aktif roller üstlendi. Ancak Cabral, kadınların sadece sömürgeciliğe değil, erkek egemen toplumsal yapıya da karşı mücadele verdiğinin farkındaydı. “Kadınlar iki kolonializme karşı savaşıyor” sözünü destekleyerek, toplumsal eşitlik için mücadelenin çok boyutlu olması gerektiğini vurguladı.

KATLEDİLEN BİR BİLGELİK
Amílcar Cabral, 20 Ocak 1973’te Gine’nin başkenti Konakri’de, partili bir yoldaşı tarafından suikasta uğrayarak hayatını kaybetti. Ancak ölümü mücadelesini durduramadı. Aynı yıl Gine-Bissau bağımsızlığını ilan etti. Ardından gelen Angola ve Mozambik bağımsızlıkları, Portekiz’deki Salazar diktatörlüğünü de sarsarak 1974’teki Karanfil Devrimine yol açtı.

BAĞIMSIZLIK
Cabral’a göre bağımsızlık, yalnızca bayrak ve milli marş demek değildi. “Özgürlük, halkın yaşam koşullarının somut olarak iyileşmesidir” diyordu. Neokolonyalizme karşı uyarılarda bulunan Cabral, yeni devletin halk yararına sosyalist temellerde inşa edilmesini savundu. Burjuvazinin yerine halkın iradesinin geçmesini, eşitlik ve adaletin kurumsallaşmasını hedefledi.

CARBAL NEDEN HALA ÖNEMLİ?
Bugün emperyalizm yeniden biçim değiştirerek varlığını sürdürürken, Cabral’ın düşünceleri hâlâ geçerliliğini koruyor. Afrika’nın ve tüm sömürülen halkların kurtuluşu, onun da dediği gibi, ancak yerel gerçekliklere dayanan, halkla iç içe, ideolojik berraklığa sahip bir mücadeleyle mümkün olabilir.