Bağımsızlık, adalet, özgürlük ve insan hayatının kutsallığını ilke edinmiş dünyanın dört bir yanındaki insan hakları savunucuları, iki yılı aşkın süredir Gazze halkının karşı karşıya kaldığı insani krizi sonlandırmak için 2025 yılının Ağustos ayının sonlarında deniz koridoru aracılığıyla küresel koordineli bir hareket başlattı. Yüzlerce gönüllünün 50’den fazla gemi ile Gazze halkına gıda, tıbbi malzeme ve diğer temel ihtiyaç malzemeleri de dahil olmak üzere sembolik ancak önemli miktarda insani yardım malzemesi ulaştırmak için başlattıkları hareket, uluslararası büyük bir ilgiyle karşılandı. 7 Ekim 2023’ten bu yana İsrail’in Gazze halkına yönelik uyguladığı soykırım eylemleri karşısında uluslararası toplum harekete geçme konusunda tam bir başarısızlık örneği sergilerken aralarında İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg’in de bulunduğu aktivistler ve insani yardım kuruluşlarının öncülük ettiği Sumud Filosu çok geçmeden küresel vicdanın sembolü haline geldi. İsrail’in Gazze’ye uyguladığı ablukayı kırmak için en büyük girişim olan ve ahlaki amaç ve bağlılık duygusu ile ilerleyen filo, dünya çapında İsrail’e karşı protesto hareketlerinin çarpıcı bir şekilde yükselişini sağladı. İsrail’in 2009 yılından itibaren Gazze Şeridi’ne yönelik uyguladığı yasa dışı ablukaya karşı aralarında en bilinenleri 2010 Mavi Marmara, 2025 Madleen Filoları gibi Sumud Filosu tekneleri de İsrail güçlerinin uluslararası hukuka aykırı şekilde müdahale ve saldırılarıyla karşı karşıya kaldı. Gemiler Gazze Şeridi’ne yaklaşmadan önce dahi İsrail güçlerinin insani hava araçlarıyla saldırılarına maruz bırakıldı. İletişim ve sinyalleri kesilen gemiler bölgeye yaklaşırken ilerlemeleri engelleri ve İsrail güçlerince kontrol altına alındı.

Sumud Filosu’nun deniz üzerinden Gazze ablukasına karşı başlattığı direniş hareketi, Afrika ülkelerinin geçmişte maruz kaldıkları günümüzde de etkilerinin derinden hissedildiği sömürgecilik tarihsel hafızasının izlerini taşıyor.
Afrika’nın sömürgecilik direnişi ve Gazze ablukasına karşı başlatılan direniş farklı tarihsel bağlamlarda ortaya çıkmış olsalar da ortak bir direniş ve dayanışma mantığına sahip. Her iki direniş süreçleri de halkların kendi kaderini tayin hakkı, dış baskılara karşı kararlılık ve küresel dayanışma ekseninde şekillendi.
Afrika’da sömürgecilik, halkların ekonomik kaynaklarını ve siyasal özerkliğini Avrupalı ülkelerin denetimine sokmuş bu nedenle direniş hareketleri öncelikle yabancı tahakkümüne karşı bir özgürleşmenin ifadesi olmuştur. Benzer şekilde Gazze üzerindeki deniz ablukası uzun yıllardır Filistin halkının temel insani ihtiyaçlara ve kendi kaderini tayin hakkına erişimini kısıtlamaktadır. Sumud Filosu bu ablukayı kırmayı hedefleyerek tıpkı Afrika’daki anti- sömürgeci hareketler gibi dışsal baskıya karşı bir meydan okuma niteliğindedir.

Afrika’da kurtuluş hareketleri yalnızca askeri değil aynı zamanda sembolik bir anlama da sahip olmuştur. Pan-Afrikanizm, kıtanın sömürgecilikten kurtuluşunu ve aynı zamanda kültürel özgürleşme ve kimlik inşasını ifade etmiştir. Sumud Filosu da Filistin halkına sadece insani yardım ulaştırılmasını değil aynı zamanda Gazze’nin yalnız olmadığını göstererek küresel dayanışmanın mümkün olabileceğinin güçlü bir sembolü olmuştur.
Afrika’da 1960’lı yıllardan itibaren başlayan özgürlük mücadeleleri ilerleyen yıllarda birçok ülkenin Avrupa’nın tahakkümünden kurtuluşunun zaferiyle sonuçlanmıştır. Sömürgecilik karşıtı özgürlük mücadeleleri Afrika’da ulusal kimliklerin inşasında ve kıtanın küresel siyasette özneleşme sürecinde merkezi bir rol oynamıştır. Uluslararası jeopolitik düzenin çürümüşlüğünü tüm çıplaklığıyla gözler önüne seren Gazze’nin yasa dışı işgaline, mülksüzleştirilmesine karşı direnişin küresel sembolü haline gelen Sumud Filosu da 1988 yılından itibaren var olan Filistin halkının tanınmaya değil özgürlük, adalet ve hesap verilebilirliğe ihtiyaç duyduğuna dikkat çekmektedir.
“FİLİSTİN’İN ÖZGÜRLÜĞÜ OLMADAN BİZİM ÖZGÜRLÜĞÜMÜZ TAMAMLANMIŞ SAYILMAZ”
Filoya katılanlar arasında yer alan bir isim özellikle dikkat çekicidir. Apartheid rejimine karşı yürüttüğü mücadele sonrasında Güney Afrika’nın ilk siyahi devlet başkanı olan Nelson Mandela 1997’de Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Gününde yaptığı konuşmada, “Kendi özgürlüğümüzü kazandıktan sonra başkalarının karşı karşıya oldukları sıkıntılarına karşı kayıtsız kalma tuzağına düşebiliriz” sözleriyle hem kendi halkına hem de insanlığa ahlaki bir uyarı bulunmuştu.

İsrail’in Gazze halkına uyguladığı soykırım eylemlerinin dünya devletleri tarafından kınanmakla yetindiği bir süreçte Güney Afrika uluslararası düzeninin namusunun savunuculuğunu yaparak 29 Aralık 2023 tarihinde Birleşmiş Milletler (BM) Soykırım Sözleşmesi’ni imzalayan bir taraf olarak soykırımı önleme yükümlülüğü doğrultusunda İsrail’in Uluslararası Adalet Divanı’nda yargılanması talebinde bulunmuştu. Güney Afrika’nın Filistin davasındaki duyarlılığında şüphesiz Apartheid rejiminin ırk ayrımcılığına dayalı uygulamalarına maruz kalmış olmasının etkileri bulunuyor. Bu açında Mandela’nın torunu Nkosi Zwelivelile “Mandla” Mandela da aralarında yer aldığı geniş bir Güney Afrikalı heyetin Sumud Filosu’nda yer alması ulusal bir politikanın sonucu olmaktan çok sömürgecilik sonrası özgürlük ve adalet mücadelesinin mirası niteliğindedir.

Uluslararası Adalet Divanı (UAD), Güney Afrika’nın açtığı dava sonucunda İsrail’in Gazze’ye insani yardımları artırması ve soykırım eylemlerine son vermesi gerektiğine hükmetti. Ancak İsrail, UAD’nin bağlayıcı geçici tedbirlerini görmezden gelerek, saldırılarıyla devasa bir moloz yığınına dönüşen Gazze’deki insani felaketi derinleştirmeye devam ediyor. İsrail, kendi hukuksuzluğuna rağmen UAD’nın geçici tedbir kararıyla uyumlu Filistin halkına acil insani yardım ulaştırmayı amaçlayan Sumud Filosu’nun misyonunu reddetmekte vakit kaybetmedi. İsrail, Filistin halkına 18 yıldır abluka uygulayarak insan hakları normlarının zayıflamasına neden oldu. Dolayısıyla, soykırımı örtbas etmek için filonun misyonunu inkâr politikasına başvurarak, insan hakları ihlalleriyle dolu siciline bir yenisini daha ekledi.