Türkiye Cumhuriyeti’nin 1998 yılında “Afrika Açılımı” eylem planını hazırlaması ve bu planın 2005 yılında ivme kazanarak kıta ülkeleri ile ilişkilerin dostane bir şekilde gelişmesi, kıta ve Türkiye arasında birden fazla köprü kurulmasına olanak tanıdı. Bu köprülerden en kıymetlisi ise eğitim alanında gerçekleşti. Türkiye’nin Afrika kıtasında sürdürdüğü eğitim faaliyetlerinin yanı sıra, sunduğu “Türkiye Bursları” fırsatı sayesinde her yıl binlerce Afrikalı, Türkiye’de eğitim alma imkânına sahip oluyor. Waj Türk Muhabiri Şeyma Zeynep Güleryüz, Afrika alanında çalışmalar yürüten Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak’a Türkiye ve Afrika’nın eğitim alanındaki iş birliklerine yönelik sorular yöneltti.
”TÜRK AKADEMİSİNDE AFRİKA’NIN YERİ GİDEREK DERİNLEŞEN BİR ARAŞTIRMA SAHASINA DÖNÜŞMEKTEDİR”
Afrika hakkında bilgi sahibi olmak istediğimizde karşımıza ilk olarak Batılı kaynaklar çıkıyor. Bu kaynakların büyük bir kısmı ise sömürgeci bakış açısına sahip. Sizce Türk akademisindeki Afrika çalışmaları nasıl ele alınıyor, Batı’nın yaptığı gibi belli bir kalıba sıkışmış durumda mı?
”Afrika kıtası, tarih boyunca genellikle Batı merkezli söylemlerde geri kalmışlık, fakirlik, siyasi istikrarsızlık ve dış müdahalelere açık bir coğrafya olarak temsil edilmiştir. Bu indirgemeci ve çoğu zaman sömürgeci bakış açısı, kıtanın çok boyutlu sosyal, siyasi, kültürel ve tarihsel gerçekliklerinin göz ardı edilmesine neden olmuştur. Ancak Türk akademisi, özellikle 20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren bu oryantalist yaklaşıma alternatif olacak şekilde Afrika çalışmalarını derinleştirmeye başlamış, kıtaya dair bilgi üretimini daha nesnel, çok boyutlu ve yerel kaynaklara dayalı bir zemine taşımayı hedeflemiştir.”
Türk akademisinde Afrika’nın yeri bir zamanlar Kuzey Afrika ile sınırlıydı. Osmanlı’nın kıtadaki faaliyetlerinden oluşan bu kısır alan giderek büyüyerek 54 ülkeyi içine aldı. Kızıltoprak bu süreçteki değişimi şöyle ifade etti:
”Türk akademisinde Afrika’nın yeri, bu bağlamda son yıllarda hem niceliksel hem de niteliksel olarak önemli bir gelişim göstermiştir. Prof. Dr. Türkkaya Ataöv, Afrika’nın sömürgecilik tarihi ve bağımsızlık mücadeleleri üzerine yaptığı öncü çalışmalarıyla kıtanın Türk akademisinde yer bulmasına zemin hazırlamıştır. Bendenizin de hocası olan değerli üstadım Prof. Dr. Zekeriya Kurşun ve Prof. Dr. Abdurrahman Çaycı, özellikle Osmanlı-Afrika ilişkileri üzerine yürüttüğü arşiv temelli araştırmalarıyla tarihsel bağları gün yüzüne çıkarmıştır. Prof. Dr. Ahmet Kavas ise hem akademik yayınları hem de sahaya dayalı bilgi üretimiyle, Afrika’ya dair güncel gelişmeleri ve kültürel etkileşimleri yakından inceleyen bir perspektif kazandırmıştır. Bunun dışında çok sayıda Türk akademisyen Afrika konusunda araştırma yapmış, doktora ve yüksek lisans tezleri yazmış ve yazmaya devam etmektedir.”
Kızıltoprak Afrika’nın yalnızca çatışma, kriz ve yoksulluk üzerinden ele alınmadığını vurguladı:
”Bu çabalar sonucunda Afrika, Türk akademisinde artık yalnızca ekonomik krizler, etnik çatışmalar ya da dış müdahalelerle anılan bir kıta olmaktan çıkarak; tarihsel hafızaya sahip, zengin bir medeniyet birikimi olan, dinamik toplumları barındıran ve Türkiye ile çok boyutlu ilişkiler geliştirme potansiyeline sahip bir coğrafya olarak ele alınmaktadır. Ayrıca Türkiye’nin son yıllarda Afrika kıtasıyla geliştirdiği diplomatik, ekonomik ve kültürel ilişkiler de akademik ilgiyi artırmış; Afrika çalışmaları lisansüstü tezlere, merkez araştırmalarına ve disiplinler arası projelere daha fazla yansımaya başlamıştır.

Türk akademisinde Afrika’nın yeri giderek derinleşen bir araştırma sahasına dönüşmektedir. Bu yaklaşım, hem kıtaya yönelik bakışın adil ve çok yönlü olmasına katkı sağlamakta hem de Türkiye-Afrika ilişkilerine bilimsel bir temel kazandırmaktadır.”
”TÜRKİYE’NİN AFRİKA KITASINDAKİ EĞİTİM FAALİYETLERİ, TÜRKİYE DOSTU YÖNETİCİLERİN YETİŞMESİNE İMKAN TANIYACAKTIR”
Türkiye’nin Afrika kıtasında yürüttüğü eğitim faaliyetleri hakkında değerlendirmelerde bulunan Kızıltoprak:
”Türkiye’nin Afrika’daki eğitim ve kültür faaliyetlerini etraflıca değerlendirmek mümkündür. Bu değerlendirme çok boyutlu yapılmalı; tarihsel arka plan, kurumsal aktörler, uygulama biçimleri ve etkileri dikkate alınmalıdır.
Türkiye’nin Afrika’ya yönelik ilgisi, Osmanlı dönemine kadar uzanmakla birlikte, modern dönemde bu ilgi özellikle 2000’li yıllardan itibaren Afrika Açılım Politikası ile kurumsallaştı. 2005 yılında Türkiye’nin “Afrika Yılı” ilan edilmesi ve ardından Afrika Birliği nezdinde gözlemci statüsü kazanması, bu süreci hızlandırdı. Bu politika çerçevesinde eğitim ve kültür, yumuşak güç unsurları olarak ön plana çıktı.” sözlerine yer verdi.
Kıtada faaliyet gösteren Türk kurumlarının faaliyetlerine de değinen Kızıltoprak, bu kurumların faaliyetleri ve etki alanı hakkında bilgi verdi:
”Türkiye’nin Afrika’daki eğitim faaliyetlerinde birkaç kurum öne çıkmaktadır. Bunlardan birisi Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB)’dir. YTB tarafından verilen Türkiye Bursları, Afrika’dan gelen öğrenciler için en önemli kapılardan biridir. 1992’den bu yana on binlerce Afrikalı öğrenci Türkiye’de eğitim görmüş, bir kısmı ülkelerinde üst düzey görevlerde yer almıştır.
2016 yılında kurulan Türkiye Maarif Vakfı, özellikle FETÖ iltisaklı okulların devralınması ve yeni eğitim kurumlarının kurulması ile Türkiye’nin Afrika’daki kurumsal eğitim varlığını güçlendirmiştir. Bugün 25’ten fazla Afrika ülkesinde Maarif okulları faaliyet göstermektedir.
Türk üniversiteleri ile Afrika üniversiteleri arasında yapılan ikili anlaşmalar, ortak projeler, değişim programları (Mevlana, Erasmus+) ve akademik sempozyumlar, bilimsel ve entelektüel bağların gelişmesini sağlamaktadır.

Türkiye’nin Afrika’daki kültür faaliyetlerinde Yunus Emre Enstitüsü (YEE) ve TİKA (Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı) çok önemlidir. Türk dili, tarihi ve kültürünün tanıtılması için Afrika’da birçok ülkede şube açan Yunus Emre Enstitüsü, Türkçe öğretimi, kültürel etkinlikler, sergiler ve edebiyat programlarıyla kültürel diplomasinin taşıyıcı aktörü hâline gelmiştir.

TİKA, Afrika’daki kültürel mirasın korunmasından eğitim altyapısına, mesleki eğitime kadar geniş bir yelpazede projeler yürütmektedir. Özellikle Osmanlı eserlerinin restorasyonu, kalkınma projeleri desteği ve kültürel üretimi destekleme gibi faaliyetler Afrika toplumlarında karşılık bulmaktadır.”
Türkiye’nin Afrika kıtasındaki varlığı özellikle STK faaliyetleriyle öne çıkıyor, Kızıltoprak bu çalışmaları da şu şekilde açıklıyor:
”Ayrıca, TADD, İHH, Deniz Feneri, TÜGVA, Diyanet Vakfı gibi kuruluşlar hem insani yardım hem de kültürel, sosyal ve dini etkileşim faaliyetleriyle Türkiye’nin Afrika’daki sosyal etkisini artırmaktadır.
Türkiye’nin Afrika’daki eğitim ve kültür politikaları şu açılardan önemlidir:
Yumuşak güç ve kamu diplomasisi alanında etkili bir model oluşturmuştur. Afrika’daki elit yetişimine katkı sunmakta, uzun vadede Türkiye dostu liderlerin yetişmesine olanak tanımaktadır. Tek taraflı yardım anlayışından ziyade, eşit düzeyde iş birliği modeli sunmasıyla dikkat çekmektedir.

Türkiye’nin Afrika’daki eğitim ve kültür faaliyetleri, stratejik, insani ve kültürel boyutları bir araya getiren çok katmanlı bir kamu diplomasisi örneğidir. Bu faaliyetler yalnızca iki bölge arasında bağ kurmakla kalmayıp, aynı zamanda Afrika’nın kalkınmasına katkı sağlamakta, Türkiye’nin uluslararası görünürlüğüne ise güç katmaktadır. Giderek kurumsallaşan bu çabalar, Türk akademisinin Afrika algısını da dönüştürmekte, karşılıklı anlayış ve etkileşimi derinleştirmektedir.”
KIZILTOPRAK: ”AFRİKALI ÖĞRENCİLER, YALNIZCA ÖĞRENEN DEĞİL, AYNI ZAMANDA ÖĞRETEN VE KATKI SUNAN AKTÖRLERDİR”
Türkiye her yıl yüzlerce Afrikalı öğrenciyi ağırlıyor. Ağırlıklı olarak lisans seviyesinde olsa da lise ve lisansüstü eğitim alan öğrenci sayısı da oldukça fazla. Bu noktada yüksek lisans ve doktora eğitimlerini Türkiye’de tamamlayan Afrikalı öğrencilerin katkısını nasıl değerlendiriyorsunuz?
”Bu çok önemli bir soru. Afrika’dan gelen öğrenciler, yalnızca eğitim almakla kalmamakta, aynı zamanda Türk akademisine çok boyutlu ve değerli katkılar sunmaktalar. Bu katkılar hem entelektüel hem kültürel hem de diplomatik boyutlarıyla değerlendirilebilir.
Afrikalı öğrenciler, Türk üniversitelerine farklı dil, din, kültür ve yaşam pratikleri taşıyarak akademik ortamda kültürel çeşitliliği artırmaktadır. Bu durum da öğrenciler arası kültürel etkileşimi artırmaktadır. Türk öğrencilerin yabancı kültürlere duyarlılık geliştirmesine katkı sunmaktalar. Ayrıca, üniversitelerde uluslararasılaşma ortamını güçlendirmektedirler.”

Kızıltoprak, farklı alanlarda eğitim alan Afrikalı öğrencilerin, Türkiye ve Afrika arasında korelasyon kurarak çalıştıkları alana daha geniş bir perspektiften bakma fırsatı yakaladıklarını aktarıyor:
”Bu çeşitlilik, özellikle sosyoloji, siyaset bilimi, antropoloji, ilahiyat, edebiyat ve iletişim gibi disiplinlerde daha geniş perspektifli tartışmaların önünü açmaktadır.
Afrikalı öğrenciler, yalnızca öğrenen değil, aynı zamanda öğreten ve katkı sunan aktörlerdir. Örneğin, sınıf içi tartışmalarda Afrika’nın iç dinamiklerine dair birinci elden bilgi sunabilirler. Sahaya yönelik araştırmalarda (örneğin tez, makale, saha analizi) yerel bilgi ve deneyim aktarımı sağlayarak bilimsel üretime katkı sunarlar. Türkiye-Afrika akademik işbirliği projelerinde yerel bağlantılar kurma ve kolaylaştırıcı rol üstlenebilirler.”
Kızıltoprak, Afrikalı öğrencilerin Türkiye merkezli çalışmalarının önemini şu sözlerle vurguladı :
”Afrikalı öğrenciler, farklı disiplinlerde lisansüstü eğitim alarak Türk akademisine özgün konular kazandırmaktadır. Örneğin:
- Afrika tarihine dair arşiv araştırmaları,
- Karşılaştırmalı siyaset ve kalkınma modelleri,
- İslam coğrafyasındaki dini pratiklerin karşılaştırılması,
- Göç, diaspora, sömürgecilik sonrası kimlik arayışları gibi konular, bu öğrencilerin katkısıyla Türk akademisinde daha fazla görünürlük kazanmıştır.
Afrikalı öğrenciler, yüksek lisans ve doktora düzeyinde hazırladıkları tezler, makaleler ve bildirilerle, Türkiye’de Afrika çalışmaları literatürünün gelişimine katkıda bulunmaktadır. Bu yayınlar birçok bakımdan çok önemlidir. İlk olarak, Türkiye’de Afrika merkezli bilgi üretiminin Batı kaynaklarına bağımlı kalmadan gelişmesini sağlar. İkinci olarak, Türk akademisinin sahaya dayalı, özgün bilgi üretimini güçlendirir.
Afrikalı öğrencilerin bir kısmı mezun olduktan sonra ülkelerine dönerek, ülkemiz ile ülkeleri arasında siyasal, ekonomik, akademik ve diplomatik köprüler kurmaktadırlar.
Akademik kariyerlerine devam etmekte ve Türkiye’deki deneyimlerini kendi kurumlarına taşımaktadırlar. Türkiye’nin diplomatik ve kültürel etkisini pekiştiren “gönüllü elçiler”e dönüşmüş durumdalar.
Bu durum uzun vadede, Türkiye ile Afrika ülkeleri arasında akademik, ekonomik ve kültürel iş birliğini güçlendiren bir ağ oluşturmaktadır.
Afrikalı öğrenciler, Türk akademisi için sadece uluslararası öğrenci statüsünde değil; aynı zamanda bilgi üreticisi, kültürel zenginlik taşıyıcısı ve diplomatik aktörler olarak büyük bir değere sahiptir. Bu katkıların sürdürülebilir olması için üniversiteler arası işbirliklerinin artırılması, burs sistemlerinin güçlendirilmesi ve mezun takibine dayalı ağların oluşturulması büyük önem arz etmektedir.”
”TÜRKİYE VE AFRİKA ÜLKELERİNDEKİ ÜNİVERSİTELER ARASINDA AFRİKA ÇALIŞMALARI VE TÜRKİYE ARAŞTIRMALARI MERKEZLERİ KURULMALI”
Eğitim alanın sağlam bir temel oluşturulduğunu görüyoruz fakat her alan üzerine bir ekleme yapılmadığı takdirde körelmeye başlar. Sizce eğitim alanındaki çalışmalar için bir sonraki aşamada neler yapılabilir?
”Türkiye ile Afrika arasındaki akademik ilişkileri güçlendirmek, hem bilimsel hem de diplomatik anlamda sürdürülebilir ve çok boyutlu işbirliği ağları kurmak açısından büyük önem taşıyor. Bu ilişkileri daha derin ve etkili hâle getirebilmek için aşağıdaki stratejiler önerilebilirim:
1.Ortak araştırma merkezleri kurulması teşvik edilmelidir.
Türkiye ve Afrika ülkelerindeki üniversiteler arasında Afrika çalışmaları ve Türkiye araştırmaları merkezleri kurulmalı. Bu merkezler; sosyo-politik, kültürel, ekonomik ve çevresel konularda ortak saha araştırmaları, yayınlar ve çalıştaylar organize edebilir.Özellikle sömürgecilik sonrası toplumlar, İslam coğrafyası, kalkınma modelleri ve çatışma çözümü gibi alanlar öncelikli olabilir.
2. İki yönlü akademik hareketlilik teşvik edilmelidir.
Türkiye’den Afrika’ya yalnızca öğrenci göndermek değil, aynı zamanda araştırmacı ve öğretim üyesi değişimini de teşvik etmek gerekir. Erasmus+, Mevlana ve YÖK destekli projelere benzer ikili programlar daha da yaygınlaştırılmalıdır. Afrika ülkelerinden gelen akademisyenlerin Türkiye’de misafir öğretim üyesi olarak görev yapmaları desteklenmelidir
3. Afrika odaklı Lisansüstü Programlar yaygınlaştırılmalıdır.
Türkiye’deki üniversitelerde Afrika üzerine uzmanlaşan lisansüstü programlar (Afrika tarihi, Afrika siyaseti, Afrika ekonomisi vb.) yaygınlaştırılmalı. Bu programlara Afrikalı öğrencilerle birlikte Türk öğrencilerin de katılımı teşvik edilerek ortak bilgi üretimi sağlanabilir.
4. Ortak yayın ve dergiler oluşturulmalıdır.
Türkiye ve Afrika merkezli üniversiteler arasında hakemli akademik dergiler çıkarılmalı. Bu dergilerde çift dilli (İngilizce-Fransızca/Arapça) yayınlar yapılması, Afrika’nın akademik görünürlüğünü artıracaktır. Ortak kitap projeleri ve uluslararası konferanslar ile akademik üretim desteklenmelidir.
5. Mezun takip ve işbirliği ağları kurulmalıdır.
Türkiye’de eğitim görüp ülkelerine dönen Afrikalı mezunlar ile iletişimde kalmak için mezunlar dernekleri ve dijital platformlar kurulmalıdır. Bu mezunlar, Türkiye’nin kıtadaki “yumuşak gücünü” artıran doğal elçilerdir.
Ayrıca Türkiye-Afrika ortak girişimleri için insan kaynağı ve köprü rolü üstlenebilirler. Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumlar aracılığıyla Afrika’da Türkçe öğretimi ve kültürel tanıtım faaliyetleri arttırılmalı. Aynı şekilde, Türkiye’de Afrika dilleri ve kültürleri üzerine eğitim sunan programlar açılmalı.
6.Afrika üniversiteleriyle stratejik ortaklıklar kurulmalıdır.
Seçilen bazı önde gelen Afrika üniversiteleriyle uzun vadeli “stratejik akademik ortaklıklar” geliştirilmesi çok önemlidir. YÖK tarafından Türk Cumhuriyetlerinde kurulan ve başarılı olan ortak üniversiteler modeli Afrika’da Mısır, Cezayir gibi ülkelere öncelik verilerek yaygınlaşabilir.
Bu bağlamda, ortak diploma programları, çift diplomalı eğitim ve sanal kampüs işbirlikleri desteklenebilir.
Türkiye ile Afrika arasındaki akademik ilişkilerin güçlendirilmesi, sadece eğitim alanını değil, uzun vadeli olarak ekonomik, diplomatik ve kültürel ilişkileri de olumlu yönde etkileyecek stratejik bir adımdır. Bu işbirliğinin temeli karşılıklı saygı, ortak üretim ve kalıcı iletişim ağları üzerine inşa edilmelidir.”
Kızıltoprak, ilişkilerin olduğundan daha işlevsel ve karşılıklı fayda sağlayabilecek şekilde gelişmesi gerektiğini belirtti.
AFRİKA, AFRİKALILARDAN ÖĞRENİLMELİ
Araştırma alanı Kuzey Afrika olan Kızıltoprak, Türkiye’de Afrika alanında çalışmalar yürütmek isteyen gençlere tavsiyelerde bulundu:
”Türkiye’de Afrika çalışmaları yapan genç araştırmacılar için nacizane dile getireceğim öneriler, hem bilimsel derinliği artırmak hem de disiplinler arası donanımı geliştirmek açısından olacaktır. Bu alanda çalışan genç akademisyenlerin daha etkili ve üretken olabilmeleri için aşağıdaki öneriler dikkate alınabilir:
Öncelikle, sahaya dayalı çalışmalara öncelik vermek gereklidir. Afrika’yı kitaplardan değil, sahadan öğrenmek esastır. Genç araştırmacılarımız, Afrika ülkelerinde saha araştırması yapma imkânı yakalayabilirse bu durum hem onları hem de Türk akademisini alanda çok daha nitelikli kılar. Saha çalışmaları için Yunus Emre Enstitüsü, TİKA, YTB, Maarif Vakfı gibi kurumların projeleri takip edilebilir.
İkinci olarak batı kaynaklarını aşmak ve kaynakları çeşitlendirmek gereklidir. Afrika’yla ilgili akademik literatür büyük ölçüde Batı merkezli yazılmıştır. Bu kaynakları eleştirel süzgeçten geçirin. Afrika’yı Afrikalı akademisyenlerin gözüyle de okumaya çalışmak önemlidir. Achille Mbembe, Mahmood Mamdani, Ngũgĩ wa Thiong’o, Ali Mazrui gibi Afrikalı düşünürleri tanımak gereklidir.
Üçüncü olarak disiplinlerarası yaklaşım araştırmalara ayrı değer katacaktır. Afrika çalışmaları tarih, siyaset, sosyoloji, ekonomi, antropoloji ve din bilimleri gibi çok sayıda alanla iç içedir. Tek bir perspektife sıkışmadan farklı yöntem ve kaynaklardan beslenmek elzemdir. Örneğin; sömürgecilik tarihini çalışırken sadece tarihsel belgeler değil, edebiyat ve görsel kültür de size çok şey anlatabilir.
Cengiz Orhonlu, Abdurrahman Çaycı, Ahmet Kavas, Türkkaya Ataöv gibi alana katkı sunmuş akademisyenlerin çalışmalarını mutlaka okumak gereklidir. Onların bibliyografyalarını takip ederek kaynak ağını genişletmek mümkündür. Bu gibi öncü isimlerle mümkünse iletişime geçip tecrübelerinden doğrudan faydalanmak da mümkündür. İngilizce ve Fransızca, Afrika literatürüne ulaşmak için çok önemli dillerdir. Bu dilleri konuşacak okuduğu anlayacak düzeyde bilmek araştırmaların kalitesini yükseltecektir. Bunun yanında bazı ülkelerde Arapça (özellikle Kuzey Afrika ve Doğu Afrika) da mutlaka gereklidir.
Aynı zamanda Türkçe literatür üretmeye de önem vermek de lazımdır. Türkiye’deki Afrika çalışmalarını güçlendirmek için Türkçe yazılmış nitelikli metinlere ihtiyaç var.
Dördüncü olarak, Afrika çalışmaları yapan uluslararası araştırma ağları, kongreler ve sempozyumlara katılmak yanında African Studies Association (ASA) ve CODESRIA gibi kurumların etkinliklerini takip etmek de çok faydalı olacaktır. Ayrıca Afrika alanında yetkinleşmenin yolu, yayın yapmak ve proje üretmekten geçer. Türk Tarih Kurumu, YÖK, TÜBA, TÜBİTAK ve üniversite destekli proje çağrılarını takip ederek yeni çalışmalar yapılabilir.
Beşinci olarak, afrika’yı sadece mağduriyet üzerinden değil, umut, hürriyet ve direnme kavramları üzerinden okumak da gereklidir. Çünkü, Afrika sadece yoksulluk, sömürgecilik ve çatışma kıtası değildir. Aynı zamanda direnişin, üretkenliğin, maneviyatın ve estetiğin kıtasıdır. Bu yönleri de araştırmalara dâhil etmek yerinde olacaktır.
Genç araştırmacılar için Afrika çalışmaları hem epistemolojik meydan okuma hem de insani ve entelektüel bir sorumluluktur. Bu alan, özgün katkılara açık, cesaret isteyen ama karşılığında derin akademik tatmin sunan bir yoldur. Disiplinli, sahaya duyarlı ve çok kaynaklı bir yaklaşımla bu alanda nitelikli çalışmalar üretmeniz mümkündür.”