Dünya Afrika’yı hâlâ açlık ve yetersiz beslenme ile hatırlarken, kıtanın sofralarına bambaşka bir tehlike sessizce sızıyor: aşırı işlenmiş gıdalar. Eskiden lif, sebze ve tahıl açısından zengin, doğal ve dengeli beslenme kültürüyle öne çıkan Afrika mutfağındaki yiyecekler, bugün yerini paketlenmiş, raf ömrü uzun ama besin değeri düşük ürünlere bırakıyor. Kıtanın belli bölgelerinde açlık tehlikesi sürerken, obezite ve diyabet gibi kronik hastalıklar da artmaya başlıyor.
Avrupa ve Amerika’da pazar doyumuna ulaşan büyük gıda şirketleri, gözünü daha az yasal düzenlemeye tabi olan ve genç nüfusu hızla artan Afrika ve Asya pazarına dikmiş durumda. Gıda tercihlerindeki keskin dönüşüm Afrika ve Asya’da köklü beslenme değişikliklerine ve ciddi sağlık sorunlarına neden oluyor. Araştırmalara göre gelişmekte olan ülkelerde aşırı işlenmiş gıda satışı 2006 ile 2019 yılları arasında iki katına çıktı. Örneğin düşük gelirli Güney Afrika yetişkinlerinin sofralarının neredeyse yarısı aşırı işlenmiş gıdalardan oluşuyor.
Afrika genelinde aşırı işlenmiş gıda tüketiminin artmasının nedenleri arasında kentleşme, modern süpermarketlerin genişlemesi ve küreselleşmenin dönüştürdüğü tüketici zevkleri ve tutumları gibi faktörler bulunuyor.
NOODLE’DAN BULYONA: PAKETLİ GIDALARIN SESSİZ İSTİLASI
Afrika’nın yerel beslenme kültürünün, tarih boyunca doğal, katkısız ve dengeli gıdalar üzerine inşa edildiği görülür. Lif açısından zengin, doymuş yağ ve rafine şeker oranı düşük Afrika mutfağında, öğünler besleyici ve doyurucudur. Her bölgenin hatta her ülkenin farklı coğrafi koşulların da etkisiyle kültürel çeşitliliği yansıtan eşsiz sofraları bulunur.
Ancak paketli gıdaların pazarı ele geçirmesiyle birlikte bu dengeli kültür, yerini ucuz ama sağlıksız ürünlere bırakıyor. Ekmek ve hamur işleri eskiden çoğu Sahra altı Afrika ülkesinde çok az tüketilirken, bugün sokak aralarındaki küçük dükkânlarda bile plastik ambalajlar içinde satılan tost ekmeklerini görmek mümkün.
Büyük şirketlerin pazara hızla girmesiyle birlikte damak tadı da çok hızlı bir şekilde dönüştürülüyor. Ganalı bir anne çocuğuna mısır lapası ve sebze yedirmek yerine bisküvi veriyor. Kenya’nın kırsal bölgelerinde, pazar tezgâhlarında önceden sadece taze meyve-sebze varken artık ucuz aromalı şekerlemeler ve tek kullanımlık sos paketleri satılıyor.

Nijerya’da halkın Indomie (markanın adı) ismiyle andığı Çin eriştesi (noodle), temel bir öğün seçeneği hâline gelmiş durumda. Tüm market raflarında ve sokak satıcılarında bulunabilen bu ürün, ucuz fiyatı, kolay erişilebilirliği ve hızlı hazırlanması nedeniyle tüm sosyoekonomik sınıflar tarafından tüketiliyor. Oysa içinde bulunan katkı maddeleri ve düşük besin değeri yüzünden tüm bu hazır gıdalar insanları daha sık acıktırıyor. İşte büyük gıda şirketlerinin bir diğer hedefi de bu: Geleneksel öğün kültürünü yok etmek ve paketlenmiş gıdaları yeni norm haline getirmek.
Ekmek üzerine sürülen yağ benzeri kalitesiz ürünler (spread), tek kullanımlık ketçaplar, soslar, cipsler, bisküviler ve daha niceleri ucuz fiyatları nedeniyle tercih ediliyor. Afrika insanı sokak lezzeti olarak da defalarca kullanılan ucuz ve sağlıksız yağlarda hazırlanan hamur kızartmalarına (mandazi, puf puf, vitumbuwa vs.) yöneliyor.
Gıda şirketleri, lezzet küpleri olarak piyasaya sundukları Çin tuzu (MSG) içeren bulyonlar ile geleneksel yemekleri de hedef alıyor. Hem restoranlarda hem de evlerde Batı Afrika’nın geleneksel lezzeti Jollof pilavı hazırlanırken yüksek sodyum içeren bu katkı maddeli bulyonlar (Maggie cubes) muhakkak kullanılıyor.
DİYABET VE OBEZİTEDE PATLAMA
Beslenmeye bağlı diyabet, vücudun kan şekerini düzenleyen insülin hormonunun etkisiz hâle gelmesi veya yetersiz üretimi sonucu ortaya çıkan, aşırı şeker tüketimi, yetersiz beslenme ve düşük kaliteli gıdaların yol açtığı bir hastalık olarak tanımlanıyor.
Diyabet, uzun yıllar boyunca Afrika kıtasında yok denecek kadar azdı. Ancak son 50 yılda durum dramatik bir biçimde değişti. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yapılan araştırmaya göre, Sahra altı Afrika’da diyabet son 30 yılda %150 oranında artış gösterdi. 2021 yılında Afrika’daki diyabet hasta sayısı yaklaşık 24 milyon. DSÖ Afrika’daki diyabet hastası sayısının 2045 yılına kadar 55 milyona çıkacağını ön görüyor. (Diyabet hastalarının kalp rahatsızlıklarına yakalanma riskinin iki kat daha yüksek olduğu biliniyor.)

Gıda şirketlerinin Afrika’ya pazarladığı ürünlerin içeriği Avrupa’da satılan benzer ürünlerden farklı. Geçtiğimiz yıl Nestle bebek mamalarında Afrika ve Asya için tasarlanan ürünlerdeki şeker oranının Avrupa’daki muadillerinden çok daha yüksek olduğu ortaya çıktı. Gazlı içeceklerde de durum farklı değil. Afrika pazarında satılan gazlı içeceklerin şeker oranı, Avrupa’ya kıyasla belirgin şekilde daha fazla. Bu iki örnek henüz araştırılmayan diğer gıdalarda da benzer bir durumun olduğunu düşündürüyor. Girdikleri pazarlarda tekel oluşturan dev gıda şirketleri için insanlığın sağlığı genel anlamda önemsiz ancak söz konusu özellikle Afrika ve Asya’daki insanlar ise onların sağlığı çok daha çabuk gözden çıkarılabilir.
YEREL ÇÖZÜMLER, KÜRESEL TEHDİTLER
Dünyaya ham madde ihraç eden zengin kıta, dışarıya mango satıp kutulanmış mango suyu alıyor, mısır satıp ambalajlı mısır cipsini yada mısır şurubunu satın alıyor. Oysa Afrika büyük gıda şirketlerinden işlenmiş gıdaları satın alıp tüketmek yerine kendi topraklarında yetişen doğal besinlerin tüketimini teşvik ederek bu sağlıksız döngüyü kırabilir.
Afrika’nın bu krizden çıkış yolu, yerel beslenme kültürünü koruma ve bu konuda halkı bilinçlendirme çalışmaları yapmaktan geçiyor. Hükümetlerin yerel tarımı teşvik etmesi, şeker ve sodyum oranı yüksek paket gıdalara karşı daha sıkı düzenlemeler getirilmesi için önemli bir adım olabilir. Afrika hükümetleri, şeker ve sodyum oranı yüksek ürünlere ek vergiler koyarak bu ürünlerin tüketimini azaltabilir.

Afrika toplumlarının sağlıklı beslenme alışkanlıklarına geri dönmesi ve paketli gıdaların tüketiminden uzak durması için eğitim programları düzenlenebilir. Okul kantinlerinde ve çevrelerinde paketli gıdaların satışı kısıtlanabilir. Paketli gıdalar yerine kıtanın bolca sahip olduğu ve yerel halkın tüketmekten keyif aldığı yer fıstığı, tropik meyveler, közlenmiş mısır, yam, kasava ve plantain gibi uzun süre tok tutan işlenmemiş gıdaların satışı teşvik edilebilir.
Afrikalı, kendi toprağında yetişen muzun kabuğunu çöpe atıp, ithal muz aromalı bisküvi paketini açıyor. Mısır tarlalarının ortasında yaşayan bir aile, mısır şurubu ile tatlandırılmış gıdaları tüketiyor. Hindistan cevizinin taze suyunu içebilecekken, elinde ithal enerji içeceğinin kutusunu tutuyor. Bu tersine gidişin önüne geçmek, yalnızca sağlığı değil, aynı zamanda kültürü, ekonomiyi ve kimliği korumak anlamına geliyor.
Kaynaklar:
https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S2211912420301206
https://globalizationandhealth.biomedcentral.com/articles/10.1186/s12992-024-01020-4