Afrika’daki mineraller asırlardır küresel sektörlerde yaygın bir şekilde kullanılıyor. Ancak son yıllarda elektrikli araç bataryaları, yenilenebilir enerji teknolojileri ve elektronik sektöründeki büyüme; lityum, kobalt, bakır ve nikel gibi minerallere olan talebi oldukça artırdı. Bu da Afrika madenciliğini daha değerli bir hale getiriyor.
Afrika’nın birçok ülkesi, yer altındaki maden zenginliklerini tam olarak bilmeden madencilik faaliyetlerini sürdürüyor. Uzmanlara göre bu durum, yüzyılı aşkın süredir devam eden bir “bilgi açığı” problemi.
18 ve 20. yüzyıllar arasında Avrupa sömürge güçleri, Afrika’nın maden kaynaklarını kendi sanayileşmeleri için kullandı. Bağımsızlık sonrası pek çok ülke madencilik sektörlerini millileştirirken, 1980’lerde uluslararası baskılarla özelleştirme politikaları uygulandı. Bu süreç, hükümetlerin uzun vadeli maden stratejileri geliştirme motivasyonunu zayıflattı.
Siyaset ekonomistleri tarafından Gana ve Ruanda’da yürütülen on yılı aşkın araştırma, ülkelerin jeolojik araştırmalara yatırım konusundaki farklı tutumlarını ortaya koydu.

GANA’DA “BİLGİ AÇIĞI” PROBLEMİ
Gana, Afrika’nın en büyük altın üreticisi ve ülkenin en yüksek döviz gelirini sağlayan maden sektörü, 2024’te 11 milyar dolar gelir elde etti. Ülke, altının yanı sıra elmas, manganez ve boksit açısından da zengin. Son yıllarda ticari miktarda lityum keşfi de dikkat çekti. Lityum, enerji dönüşümü açısından kritik mineral olarak kabul ediliyor ve yatırımcı ilgisini artırması bekleniyor.
Ancak uzmanlara göre, Gana hâlâ kapsamlı jeolojik haritalara sahip değil. Bu eksiklik, köklerini sömürge dönemine dayandırıyor. O dönemde Avrupalı güçler Afrika’nın madenlerini detaylı şekilde haritalandırdı, ancak bilgiyi kendi ülkelerinde tuttu. Bugün bile, İngiltere Jeoloji Araştırmaları Kurumu’nun elinde yüz binlerce Afrika’ya ait jeolojik rapor bulunuyor.
Ülkedeki iki ana parti arasında sekiz yılda bir gerçekleşen iktidar değişimi, uzun vadeli stratejilerin önünü kesiyor. Bu siyasi rekabet, jeolojik araştırmalar gibi uzun vadeli ve riskli yatırımları cazip olmaktan çıkarıyor. Devlet, çoğu zaman araştırma görevini özel maden şirketlerine bırakıyor. Ancak bu durumda elde edilen veriler devletle paylaşılmayabiliyor ve ülkenin kendi kaynak bilgisi üzerindeki kontrolü zayıf kalıyor. Bazı siyasi aktörlerin ise mevcut lisans sistemini kullanarak şirketlerle kârlı ilişkilerini sürdürdüğü iddia ediliyor.

RUANDA: UZUN VADELİ PLANLAMA VE BAŞARI
Ruanda ise farklı bir yol izliyor. 1994’ten bu yana iktidarda olan Ruanda Yurtsever Cephesi, ülkenin kalkınma stratejilerinde uzun vadeli hedefler belirledi. Bu kapsamda madencilik sektöründe jeolojik bilgi eksikliğini gidermeye yönelik adımlar attı.
Öncelikle madencilik yasasını değiştiren hükümet, daha önce “ilk gelen alır” mantığıyla verilen ruhsat sistemini yeniden düzenledi. Başlangıçta, ruhsat alan yabancı şirketlerden çıkarma öncesi jeolojik araştırma yapmaları isteniyordu, ancak denetim yetersizdi. Yeni düzenlemeyle bu durum değişti.
Devlet ayrıca kendi madencilik şirketi olan Ngali Mining’i kurarak doğrudan maden arama yatırımlarına başladı. Bunun yanı sıra, uluslararası bağışçıların desteğiyle jeolojik araştırma firmalarını doğrudan işe aldı. 2012-2016 arasında dört farklı Kuzey Amerikalı ve Avrupalı şirketin yürüttüğü kapsamlı haritalama çalışmaları sonucunda mevcut maden alanları 52 yeni araştırma bölgesine ayrıldı. Bu sayede hangi bölgede hangi minerallerin bulunduğu daha net ortaya çıktı ve yatırım çekme kapasitesi arttı.
Bununla birlikte, Ruanda’nın komşusu Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nden (DKC) mineral ithal edip yeniden ihraç etmesi de önemli bir gelir kaynağı. Özellikle son yıllarda Ruanda’nın altın ihracatındaki artışın büyük bölümünün DKC kaynaklı olduğu biliniyor. Uzmanlar, bu tür kısa vadeli gelir fırsatlarının bile uzun vadeli yerel madencilik hedeflerini zaman zaman gölgeleyebileceğine dikkat çekiyor.

AFRİKA ÜLKELERİNİN KENDİ MADEN VARLIKLARINI DAHA İYİ ANLAMASI GEREKİYOR
Gana ve Ruanda örnekleri, yalnızca para harcamanın maden potansiyelini ortaya çıkarmak için yeterli olmadığını gösteriyor. Politik çıkarların kısa vadeye odaklandığı ülkelerde, kapsamlı jeolojik haritalama çalışmaları ya erteleniyor ya da sınırlı kalıyor. Buna karşın, siyasi istikrar ve uzun vadeli planlama, yeraltı zenginliklerinin daha verimli kullanılmasını sağlayabiliyor.
Uzmanlar, küresel mineral talebinin arttığı günümüzde Afrika ülkelerinin kendi maden varlıklarını daha iyi anlamasının zorunlu olduğunu vurguluyor. Ancak sadece para yatırmak değil, siyasi teşvik mekanizmalarını uzun vadeli planlamayı destekleyecek şekilde dönüştürmek de şart.