Yetim çocukların eğitim, sağlık ve temel ihtiyaçlarına destek sağlayan Yetim Vakfı, iyilik elini dünyanın dört bir yanına uzatıyor. Waj Türk Muhabiri Ayşegül Demircan, Yetim Vakfı Genel Başkanı Murat Yılmaz ile vakfın faaliyetlerini, yetim çocukların yaşadığı zorlukları ve çözüm yollarını konuştu.
Yetim Vakfı Genel Başkanı Murat Yılmaz, vakfın kuruluş hikayesinin 2016 yılında Suriye’nin Halep şehrinde yaşanan bombardımana dayandığını belirterek, “Bu bombardıman sonucunda Halep Yetimhanesi büyük zarar gördü, 103 çocuktan yalnızca 47’si hayatta kalabildi. Bu çocukların savaş bölgesinden güvenli bir bölgeye aktarımı sürecinde, o dönemde vakfın yönetim kurulunda görev alacak olan kardeşlerimiz aktif olarak çalışmalara katıldı. İşte bu insani yardım süreci, Yetim Vakfı’nın kurulmasına ilham kaynağı oldu.” dedi.
Vakfın yalnızca yetim çocuklara değil, aynı zamanda “sosyal yetim” olarak adlandırılan, anne ve babası hayatta olmasına rağmen sevgi, ilgi ve şefkatten mahrum kalan çocuklara da destek sağladığını vurgulayan Yılmaz, “Genellikle boşanmış ailelerin çocukları ya da ebeveynleri tarafından ihmal edilen çocuklar bu kapsamda değerlendiriliyor. Aynı zamanda yetim anneleri de destek kapsamına alıyoruz.” ifadelerini kullandı.
Dünya genelinde yaklaşık 400 milyon yetim çocuk bulunduğunu, sosyal yetim çocuklar da eklendiğinde bu sayının 1 milyarı aştığını belirten Yılmaz, “Dünya nüfusunun yaklaşık 8 milyar olduğu düşünüldüğünde, 2,5 milyar çocuğun en az %40’ı yetim, öksüz veya sosyal yetim. Yetim Vakfı olarak, bu çocukların ve annelerinin daha iyi bir yaşam standardına ulaşabilmesi için maddi ve manevi destek sağlamayı amaçlıyoruz.” diye konuştu.

Vakfın 2017 yılında kurulduğunu ve şu an 8 yaşında genç ve dinamik bir kurum olduğunu söyleyen Yılmaz, “Geçtiğimiz yıl, 17 Ocak 2024 tarihinde Cumhurbaşkanımızın onayıyla ‘vergiden muaf kurum’ statüsü elde ettik. 2024 yılı itibarıyla vakfımız, 35 ülkede toplam 2 milyon 400 binin üzerinde anne ve çocuğa yardım eli uzattı. Ayrıca, toplamda 320 binin üzerinde bağışçımız bulunuyor.” dedi.
“AFRİKA’NIN YAKIN GELECEKTE KENDİNE GELECEĞİNE İNANIYORUZ”
Murat Yılmaz, Afrika’daki faaliyetlerin daha çok Sahra kuşağındaki ülkelerde yoğunlaştığını belirterek, “Bu ülkeler arasında Sudan, Çad, Nijer, Burkina Faso, Mali, Moritanya gibi bölgeler yer alıyor. Biraz daha güneye indiğimizde ise Gana, Gine, Kenya, Tanzanya ve Mozambik gibi ülkelerde de aktif olarak çalışmalar yürütüyoruz. Ayrıca, Afrika’nın kuzeyinde Tunus ve Libya’da da faaliyetlerimiz bulunuyor.” dedi.

İlgilendikleri çocukların genel itibarıyla hastalık ve yoksulluk mağduru ailelerin yetim çocukları olduğunu söyleyen Yılmaz, “Bunun yanı sıra, Batı ülkelerinin Afrika’yı sömürmeye devam etmesi, yoksulluk, hastalık ve işgal döngüsünü sürdürüyor. Eğer Batı’nın Afrika üzerindeki etkisi tamamen ortadan kalkarsa, Afrika’nın yakın bir gelecekte kendine gelebileceğine inanıyoruz.” ifadelerini kullandı.
Yetim ailelerin en ihtiyaç sahibi olanlarını belirleyerek onlara nakdi destek sağladıklarını dile getiren Yılmaz, “Örneğin, Sudan’da savaşın bir buçuk yıldır devam ettiğini biliyoruz. Oradaki istikrarsız durum nedeniyle pek çok aile zor şartlar altında yaşam mücadelesi veriyor. Sudan’da bir anneye 50 dolar zekât verdiğimizde gözyaşlarını tutamadığını gördüm. Çünkü eşi vefat etmiş, dört-beş çocuğuyla birlikte hayatta kalma mücadelesi veriyordu. 50 dolar, onun için hayati bir destekti.” diye konuştu.
Eğitim döneminde yetim çocuklara kırtasiye malzemeleri ve okul çantaları dağıttıklarını belirten Yılmaz, “Bir kalemi veya defteri olmadığı için okula kaydolamayan çok sayıda çocuk görüyoruz. Ailesinin bir defter veya kalem almaya bile gücü yetmeyen çocuklar için bu destekler büyük önem taşıyor.” dedi.
Kış aylarında da destek sağladıklarını vurgulayan Yılmaz, “Afrika’nın bazı bölgelerinde, özellikle çöl bölgelerinde, hava sıcaklıkları ciddi şekilde düşebiliyor. Afrika’nın kuzeyinde, Tunus ve Libya gibi ülkelerde kış biraz daha sert geçtiğinden, burada battaniye ve kışlık kıyafet destekleri sağlıyoruz. Ancak, Afrika’nın genel olarak sıcak bir kıta olması nedeniyle kış yardımları diğer yardımlara kıyasla daha sınırlıdır.” ifadelerini kullandı.
Yetimhane inşasının ve tamirinin Afrika’daki önemli çalışmalar arasında yer aldığını söyleyen Yılmaz, “Son olarak, Güney Afrika Cumhuriyeti’nde, Mozambik sınırında bulunan Osmanlı Kur’an Okulu’nun yetim çocuklar için yatakhane bölümünün tamiratını gerçekleştirdik ve açılışını yaptık. Ayrıca, Kenya ve Mali’de de yetimhanelerin tamirat ve restorasyon çalışmalarını tamamladık. Yeni talepler geldiğinde bunları hemen proje haline getiriyor ve bağışçılarımızın gündemine sunuyoruz.” dedi.
“KAÇIRILAN YETİM ÇOCUKLAR, HRİSTİYAN MİSYONERLER TARAFINDAN AÇILAN YETİMHANELERDE YETİŞTİRİLİYOR”
Yetim Vakfı Genel Başkanı Murat Yılmaz’a yönettiğimiz “Avrupa merkezli bazı kuruluşlar, Afrikalı yetimleri himaye altına alarak kendi kültürel ve ideolojik perspektiflerine göre yetiştirme eğiliminde. Bu süreçte yetim çocukların kimliklerinden uzaklaşmasına şahit oluyoruz. Yetim Vakfı olarak Afrikalı yetim çocukların kendi kültürel kimlikleriyle büyümeleri ve toplumlarına katkı sunacak kişiler olarak yetişmeleri için nasıl bir yaklaşım benimsiyorsunuz?” sorusuna cevaben Afrika’daki yetim çocuklar için en büyük tehditlerden birinin misyoner örgütler olduğunu belirterek, “Özellikle yetim çocuklar, Hristiyan misyonerler tarafından açılan yetimhanelerde yetiştiriliyor. Katolikler ve Protestanlar, kıta genelinde yoğun bir şekilde faaliyet gösteriyor.” diye ekledi.

Devamında ise Malawi’de yaşadığı bir örneği paylaşan Yılmaz, “Blantyre bölgesinde bir Anglikan kilisesi gördüğümde, bunun sadece bir ibadet yeri olmadığını fark ettim. Kilisenin karşısında bir okul, yanında bir hastane, hemen yanında bir lokanta, misafirhane ve meslek lisesi bulunuyordu. Tıpkı Osmanlı ve Selçuklu dönemlerindeki külliyeler gibi bir sistem kurulmuştu. Ancak bu sistem, Hristiyanlığı yayma amacıyla işletiliyordu.” ifadelerini kullandı.
Misyoner faaliyetlerinin etkisini istatistiklerden de görmek mümkün olduğunu vurgulayan Yılmaz, “1950’lerde Malawi’de Müslüman nüfus oranı %75 iken, 2009 yılına gelindiğinde bu oran %13’e düşmüş durumda. Bu, misyonerlerin ne kadar sistemli çalıştıklarını açıkça ortaya koyuyor.” diye konuştu.
Afrika’da yetim çocukların karşı karşıya olduğu bir diğer büyük tehdidin çocuk kaçırma olayları olduğunu söyleyen Yılmaz, “Özellikle yetim çocuklar, insan kaçakçılarının hedefi haline geliyor. Bunun en büyük örneklerinden biri, Fransız menşeli “Zoo’nun Gemisi” adlı kuruluşun Çad’dan çocukları Fransa’ya kaçırma girişimidir. Bu olayda, Fransa Cumhurbaşkanı’nın adının da geçtiği bir organizasyonla çocukların yasa dışı bir şekilde Fransa’ya götürülmeye çalışıldığı ortaya çıkmıştı.” dedi.
Kaçırılan çocukların akıbetine dair önemli soruların hala cevapsız olduğunu belirten Yılmaz, “Bu çocukların bir kısmı çocuğu olmayan Hristiyan ailelere evlatlık olarak veriliyor. Bazıları yasa dışı organ ticaretinde kullanılıyor. Batılı zengin ailelerin çocukları için organ bekleme listelerinde yer alan organ ihtiyaçları, kaçırılan bu çocukların organlarıyla karşılanıyor. Bir diğer kısmı ise fuhuş çetelerinin eline düşüyor, modern köle ticaretine kurban gidiyorlar.” ifadelerini kullandı.
Avrupa’nın özellikle Afrika’dan gelen göçmen çocukların akıbetiyle ilgili cevaplaması gereken pek çok sorunun olduğunu vurgulayan Yılmaz, “Avukat Serap Yaşar, AK Parti milletvekili olarak Avrupa’da kaybolan çocuklarla ilgili bir rapor hazırlamıştı. Rapora göre yaklaşık 100 bin civarında çocuk kayıp. Ne yazık ki bu çocukların köle olarak mı kullanıldığı, organ ticaretine mi kurban gittiği, fuhuş mafyalarının eline mi düştüğü, kimlikleri değiştirilerek farklı ailelere mi verildiği ya da cinayete mi kurban gittiği sorularına net bir yanıt yok.” diye konuştu.
“BATILI ÜLKELERİN ÜRETTİĞİ ÇOCUK KİTAPLARI BİLE AFRİKA’DA KÜLTÜREL DEĞİŞİME NEDEN OLUYOR”
Afrika’nın siyasi, ekonomik ve askeri problemlerinin devam ettiğini, kültürel olarak kıtanın kendi değerlerini korumaya çalışsa da Batı kültürünün giderek daha fazla pompalandığını söyleyen Yılmaz, “Özellikle teknoloji üzerinden Batı’nın etkisi Afrika’da giderek artıyor. Batılı ülkelerin ürettiği çocuk kitapları bile bu kültürel değişimde neden oluyor. Bu da Batı hayranlığını beslemeye devam ediyor.” dedi.
Afrika’da gençlerin Batı’ya yöneliminden bahseden Yılmaz, “Örneğin, Senegal’de yaşayan birine en büyük hayalini sorduğunuzda büyük ihtimalle ‘Paris’e gitmek’ cevabını alırsınız. Bununla birlikte, birçok Afrikalı Batılı futbol kulüplerini destekliyor ve kültürel olarak kendini Batı ile özdeşleştiriyor.” ifadelerini kullandı.

Avrupa’nın Afrika’ya büyük travmalar yaşattığını ve bu travmaların izlerinin hala silinmediğini söyleyen Yılmaz, “Bu etkiyi bugün misyoner örgütlerin çocukları kendi sistemlerine göre yetiştirme faaliyetlerinde açıkça görmekteyiz. Öyle ki, bugün hâlâ birçok Afrika ülkesinin parasını Fransa basıyor ve ekonomik olarak Fransa’ya bağımlılar. Bu, Afrika ülkelerinin kendi paralarını bile basamayacak duruma getirilmiş olmasının açık bir göstergesidir.” dedi.
Bazı uluslararası kuruluşların Afrikalı yetimleri himaye altına alarak kendi kültürel ve ideolojik bakış açılarına göre yetiştirdiğini belirten Yılmaz, “Bu süreç, yetim çocukların kendi kimliklerinden uzaklaşmasına ve farklı yönelimlere sürüklenmesine neden oluyor. Biz Yetim Vakfı olarak, Afrikalı yetim çocukların kendi kültürel kimlikleriyle büyümeleri ve toplumlarına katkı sunacak bireyler olarak yetişmeleri için çalışmalar yürütüyoruz.” ifadelerini kullandı.
“AFRİKA, AKDENİZ’İ GEÇTİĞİNİZDE HEMEN KARŞINIZA ÇIKAR”
Afrika’da özellikle Türk medyasının varlığını nasıl değerlendiriyorsunuz sorusuna ise Murat Yılmaz, oldukça anlamlı bir cevap vererek Afrika’nın Anadolu’ya uzak bir kıta gibi görünse de aslında Akdeniz’i geçtiğinizde hemen karşınıza çıktığını belirtti. Türkiye’nin Afrika ile ticaretinin giderek arttığını ancak bu seviyenin hâlâ yetersiz olduğunu düşündüğünü söyledi. Ticaretin daha da artması için Türk iş dünyasının, TÜSİAD, MÜSİAD, ASKON gibi kuruluşların Afrika’da daha fazla faaliyet göstermesi gerektiğini ifade etti.
Afrika hakkında bilgi akışının hâlâ düzenli bir şekilde sağlanamadığını vurgulayan Yılmaz, bu yüzden Türk medyasının Afrika’daki varlığının çok önemli olduğunu dile getirdi. Örneğin, Etiyopya’da hâlâ gizli bir savaşın devam ettiğini, Sudan’da büyük insan kayıpları yaşandığını ve milyonlarca insanın göç etmek zorunda kaldığını belirterek, ancak Türk medyasında Sudan ile ilgili neredeyse hiç haber göremediklerini söyledi.

Sudan’ın başkenti Hartum’a üç defa gittiğini anlatan Yılmaz, hem Kesele bölgesinde Eritreli mültecilerle hem Darfur’da hem de Hartum’un farklı bölgelerinde bulunduğunu belirtti. Sudan’ın dünyanın en güzel, en bereketli ülkelerinden biri olduğunu vurgulayarak, toprağa ne ekerseniz fazlasıyla karşılığını alabildiğinizi ancak ne ülkenin ekonomik potansiyelinin ne de devam eden savaşların yıkıcı etkilerinin Türk medyasında yeterince yer bulduğunu ifade etti.
Kongo’da sürekli savaşların başladığını, durduğunu ve tekrar başladığını belirten Yılmaz, ancak bunları da yeterince göremediklerini, duyamadıklarını söyledi. Bu nedenle Türk medyasının Afrika’da daha fazla temsil edilmesi gerektiğini düşündüğünü ifade etti.
Geçmişte Türkiye’de New York Times ve Times gibi gazetelerin basılı olarak yayımlandığını hatırlatan Yılmaz, o dönemlerde Afrika hakkında bilgi alabilmek için bu yayınları büyük bir ilgiyle okuduğunu dile getirdi. Bugün ise Afrika hakkında Fransa veya İngiltere medyasından çevirilerle bilgi sahibi olmaya çalıştıklarını belirterek, bu durumun Türk medyasının bölgede aktif olmadığını gösterdiğini söyledi. “Eğer Fransız medyasına başvuruyorsak, demek ki orada Fransa var, biz yokuz.” diye ekledi.
“TÜRK MEDYASI AFRİKA’DA DAHA FAZLA YER ALMALI”
Türk medyasının Afrika’da daha fazla yer alması gerektiğini vurgulayan Yılmaz, Türk medyasının Afrika’dan haberler yapması, kıtanın insani durumunu anlatması ve aynı zamanda Türk iş dünyasını Afrika’ya yatırım yapmaya teşvik edebilecek makaleler yayımlaması gerektiğini söyledi.
Bugün Afrika’da Çin’in büyük bir etkinliği olduğunu ve Batı ülkelerini geride bırakmak üzere olduğunu belirten Yılmaz, belki de Çin’in çoktan Batı’yı geride bıraktığını ifade etti. Bunun dışında Rusya, Hindistan ve Avrupa ülkelerinin de kıtada aktif bir şekilde yer aldığını belirterek, Türkiye’nin de hem ekonomik hem de medya alanındaki etkinliğini artırması gerektiğine inandığını söyledi. Yazmanın, çizmenin ve konuşmanın farkındalık oluşturmak açısından çok kıymetli olduğunu vurguladı.

Afrika’nın sömürgecilik sürecinin 1400’lerin sonlarında başladığını ancak bugün hala tamamlanmadığını söyleyen Yılmaz, neo-kolonializm (yeni sömürgecilik) sürecinin farklı yöntemlerle devam ettiğini belirtti. Afrika’nın özgürleşebilmesi için Afrikalıları desteklemek gerektiğini ifade etti.
Osmanlı’nın üç buçuk asır boyunca Afrika’da varlık gösterdiğini hatırlatan Yılmaz, ancak bugün Afrika’da Türkçe konuşan kişi sayısının çok az olduğunu belirtti. Buna karşılık, Senegal’de herkesin Fransızca konuştuğunu, Sierra Leone ve Gambiya’da ise İngilizcenin hâkim olduğunu belirterek, sömürgeci ülkelerin dillerini ve kültürlerini dayatarak oradaki halkları kendilerine bağımlı hâle getirdiğini ifade etti.
Sömürge düzeninin bugün bile devam ettiğini vurgulayan Yılmaz, Nijer’de darbe öncesinde her gün iki büyük kargo uçağının uranyum taşıyarak Fransa’ya gittiğini söyledi. Umarım bu düzenin son bulacağını ve Afrika’nın kendi kaynakları ve insan gücüyle kalkınacağını dile getirdi.