Afrika’da son sekiz hafta içinde iki darbe, bir de engellenen darbe girişimi yaşandı. Bu, darbelere alışık olan Afrika ülkeleri için bile yeni bir boyutu temsil ediyor. Ekim ayında Madagaskar’da haftalar süren protestoların ardından ordu cumhurbaşkanını görevden aldı. Kasım’da ise Gine-Bissau’da askerler, kendi iddialarına göre hileli olan bir seçimin hemen sonrasında devlet başkanını devirdi. Aralık başında da Benin’de kendilerini “Yenilenme için Askeri Komite” olarak adlandıran bazı askerler iktidarı ele geçirdiklerini ilan etti. Ancak cumhurbaşkanlığı muhafızlarının ve bölgesel ortakların müdahalesiyle, darbe girişiminde bulunan askerler yakalanarak gözaltına alındı.
Bugün hâlihazırda sekiz Afrika ülkesi askeri yönetim altında bulunuyor. Sahel bölgesiyle örtüşen, çoğunluğu eski Fransız sömürgesi olan ülkelerden oluşan bir “darbe kuşağı” kıta boyunca uzanıyor. Peki Afrika’da son dönemde darbeler neden bu kadar dikkat çekici biçimde arttı ve bu dinamik başka ülkelere de yayılma riski taşıyor mu?
“LİDER İKTİDARI BIRAKMAK İSTEMİYORSA SEÇİMLER RİSKİ ARTIRIYOR”
Güney Afrika Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü’nün (ISS) kurucusu ve Denetleme Kurulu Başkanı Jakkie Cilliers, Afrika’nın diğer kıtalardan farklı olmadığını vurguluyor. Birçok ülkenin kendine özgü zorlukları olduğunu dikkat çeken Cilliers:
“Batı Afrika ve Sahel Bölgesi’ndeki bazı ülkelerde nüfus çok hızlı artıyor. Çok sayıda genç insan, dolayısıyla çoğu zaman istikrarsızlıktan sorumlu tutulan genç erkekler, giderek daha iyi eğitimli hâle geliyor. Fakat iş yok, imkân yok. Bu son derece kırılgan bir durum” değerlendirmesinde bulunuyor.

Cilliers, sosyoekonomik koşulları benzinin bir bez parçasını ıslatmasına benzetiyor:
“Ne kadar çok benzin varsa, bir kıvılcım o kadar tehlikeli ya da olası bir darbe o kadar mümkün.”
Afrika uzmanı, öte yandan başka bir ülkede gerçekleşen başarılı bir darbenin, başka bir ülkede muhalif askerleri harekete geçirebilecek bir ivme yaratabildiğine dikkat çekiyor.
Genel olarak darbeler ve darbe girişimleri için tekrar eden üç yapısal itici güç gözlemleniyor: 2011’deki “Arap Baharı”nı da tetikleyen unsur olan ekonomik durum, Sahel Bölgesi’nde yıllardır sürmekte olan güvenlik krizleri ve seçim öncesi ve sonrasında yaşanan gerilimler.
Cilliers:
“Özellikle de görevdeki liderler iktidarı bırakmak istemiyorsa ya da kurumlar zayıfsa, seçimler riski artırıyor.” diyor.
“ORDU İÇİNDE MAAŞLARLA İLGİLİ HOŞNUTSUZLUKLAR VAR MI?”
ABD merkezli Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nin (CSIS) Dakar’daki Afrika Programı’nda araştırmacı olan Beverly Ochieng ise listeye başka unsurlar ekliyor:
“Ordu içinde maaşlar ya da çalışma koşullarıyla ilgili hoşnutsuzluk var mı? Hükümete yönelik memnuniyetsizlikten çıkar sağlamaya çalışan ve insanları harekete geçirmek ya da kurumlar arasındaki işleyişi bozmak isteyen kışkırtıcılar var mı?”
Bazı ülkelerin bu başlıklarda kırılgan olduğunu söyleyen Ochieng:
”Bu ülkelerde mutlaka darbe olur diyemeyiz. Ancak olursa, darbenin başarılı olma ihtimali yüksek.” değerlendirmesinde bulundu.

Doğası gereği her darbe planının sıkı bir gizlilikle başladığını ve plana dahil olanların tespit edilir edilmez derhal tutuklandığını ifade eden Ochieng, bu nedenle mevcut darbe dalgasını başka ülkelerin izleyip izlemeyeceğini öngörmenin zor hatta imkânsız olduğuna dikkat çekiyor.
2026’DA YENİ DARBELER OLABİLİR Mİ?
Güvenlik uzmanı Ochieng, yeni darbeler açısından özellikle Mali, Burkina Faso ve Nijer gibi Sahel ülkelerinde risk görüyor. Zira bu ülkelerin tamamı hâlihazırda askeri yönetim altında. Uzman, askeri yapı içinde görüş ayrılıkları bulunduğu için Çad’ın da yakından izlenmesi gerektiğini belirtiyor.
Bunlara ek olarak Ochieng, dördüncü dönemine yeni başlayan sivil Cumhurbaşkanı Alassane Ouattara’nın iktidarda olduğu Fildişi Sahili’nin de ismini anıyor. “Bu, muhalefet içinde çok tartışmalıydı ve ülkenin tarihinde askeri müdahaleler var” diyen Ochieng, Gine’nin de ayrıca izlenmesi gerektiğini sözlerine ekliyor. Ülkede 28 Aralık’ta yapılması planlanan seçimlerin, Eylül 2021’deki darbenin ardından geçiş sürecini resmen sona erdirmesi öngörülüyor. Ochieng:
“Ancak özellikle muhalefetin muhtemelen katılmayacak olması nedeniyle endişeler sürüyor. Cuntanın ordu içindeki muhaliflere yaklaşımı konusunda da görüş ayrılıkları yaşandı.” diyor.
NASIL ÖNLENEBİLİR?
İsyancıların bir darbe için elverişli koşullar bulması ve plan yapması durumunda bile, bunu engellemek için geç kalınmış sayılmaz. Benin’de Cumhurbaşkanı Patrice Talon’un hükümeti, saatler içinde kontrolü yeniden ele geçirmeyi başardı.

Buna birden fazla aktör katkı sundu: Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) bünyesindeki bir müdahale gücünün askerleri ile, batı komşusunun istikrarında çıkarı bulunan Nijerya’dan gelen destek. Ayrıca eski sömürge gücü Fransa da istihbarat bilgileri ve lojistikle darbenin bastırılmasına destek verdi.
Beverly Ochieng’e göre Benin, hükümetler ve bölgesel topluluklar hızlı ve kararlı davrandığında nelerin mümkün olduğunu gösteren bir örnek. Benin vakasının, “hâlihazırda devam ederken başarıyla engellenen ilk darbe olma ihtimali yüksek” olduğu değerlendirmesini yapan Ochieng, bunun aslında Temmuz 2023’te Nijer’de de mümkün olabileceğini ama geç kalındığını düşünüyor:
“O dönemde Sahel ülkeleri ile ECOWAS müdahale güçleri arasında çatışma çıkabileceği endişesi vardı. Bu nedenle kararlar gecikti. Oysa darbe karşıtı protestoların da görüldüğü, müdahale için bir zaman penceresi bulunuyordu.”
Son yıllarda başarıyla sonuçlanmış darbeler karşısında ECOWAS ve Afrika Birliği’nin (AU) elinde çoğu zaman yalnızca üyelikleri askıya almak ve yaptırımlar uygulamak gibi zayıf araçlar kaldı.
Benin örneği ise kıtada faaliyet gösteren uluslararası örgütlerin darbe sorununa artık daha iyi hazırlandığını gösteriyor. Jakkie Cilliers:
“Son dönemde ECOWAS ve AU’nun daha ileriye dönük, daha sağlam bir yaklaşım benimsediğini gördük. Ancak bunun caydırıcı olup olmadığından emin değilim.” diyor.
Yeni darbelerin halktan eskisi kadar kolay destek bulamayacağına inandığının altını çizen Cilliers, sözlerini şöyle tamamlıyor:
“Beklediğimiz şey gerçekleşti: Batı Afrika’daki darbelerde gündeme gelen vaatler şimdiye kadar yerine getirilmedi. Yapısal sorunlar çok derin ve kısa vadeli çözümleri yok.”
Kaynak: DW

