Afrika kökenli ilk kadın şair olarak edebiyat tarihine adını yazdıran Phillis Wheatley, 5 Aralık 1784’te vefat etti. Bugün ölüm yıldönümünde hem sanat dünyası hem de Afrika diasporası tarafından anılıyor. Batı Afrika’da doğduktan sonra çocuk yaşta köle olarak Boston’a getirilen Wheatley, sıradışı bir öğrenme yeteneğiyle kısa sürede İngilizceyi, ardından Latin klasikleri ve dönemin edebi geleneğini kavrayarak şiir yazmaya başladı.
SİYAHİ KÖLE BİR KADININ EDEBİYAT DEVRİMİ
Edebiyata adım atmasının ardından yazdıkları Boston’un kültürel çevrelerinde dikkat çekti; ancak o dönemin ırkçı önyargıları nedeniyle Amerika’da bir Afrikalı kölenin kitabının basılması reddedildiği için şiirleri Londra’da yayımlandı ve Wheatley böylece İngiltere’de kitabı basılan ilk Afrikalı-Amerikalı kadın şair olarak edebiyat tarihine geçti. Onun başarısı, köleliğin hüküm sürdüğü bir toplumda hem siyahlara hem kadınlara yönelik önyargıları kıran bir dönemeç niteliğindeydi, çünkü Wheatley yalnızca kendi yeteneğini değil, Afrika kökenli insanların entelektüel kapasitesini de tüm dünyanın gözleri önüne sermişti.

Phillis Wheatley, Amerika’ya zorla getirilen milyonlarca Afrikalının dramını taşırken, aynı zamanda onların kültürel üretim potansiyelini de gün yüzüne çıkaran güçlü bir ses oldu. Şiirlerinde özgürlük, insanlık, kader, inanç ve adalet gibi temalara yer vererek, Afrika’dan koparılan insanların ruh hâlini ve direnişini edebi bir boyuta taşıdı. Siyahi kadın kimliğinin ses bulmasının çok zor olduğu 18. yüzyılda, hem cinsiyeti hem ırkı hem de toplumsal statüsü nedeniyle üç kat baskıya maruz kalan Wheatley, bu engelleri aşarak siyahi kadınların kültürel ve entelektüel varlığının öncülerinden biri hâline geldi. Bu nedenle onun edebi yükselişi bireysel bir başarıdan çok daha fazlası olarak değerlendiriliyor. Bilinen tek kitabı olan Poems on Various Subjects’dan dönemi ve yaşadığı acıları en iyi şekilde ortaya koyuyor. Kitapta yer alan bir şiirinde bunuen saf haliyle yansıtıyor:
“Merhametti beni putperest topraklardan alan,
Karanlığa gömülü ruhuma öğreten
Bir Tanrı olduğunu, bir Kurtarıcı bulunduğunu;
Oysa ben kurtuluşu ne aramış ne bilmiştim.
Bazıları bizim siyah ırkımıza küçümseyerek bakar,
‘Renklere şeytanî bir leke’ derler.
Unutmayın ey Hristiyanlar: Kabil kadar siyah da olsa bir zenci,
Arınabilir ve meleklerin kervanına katılabilir.”

Bugün Phillis Wheatley’nin mirası, yalnızca geçmişin bir hikâyesi değil; ırkçılık, eşitsizlik ve toplumsal kimlik tartışmalarının sürdüğü çağımızda hâlâ yol gösterici bir sembol niteliği taşıyor. Onun hayatı, köleliğin karanlığına rağmen sözcüklerle ayakta kalmanın ve sanat yoluyla hem kendini hem de ait olduğu topluluğu ifade etmenin mümkün olduğunu gösterdi. Ölüm yıldönümü olan 5 Aralık, Wheatley’nin şiirlerini, cesaretini ve Afrika diasporasının kültürel hafızasındaki yerini hatırlamak için önemli bir gün olarak kabul edilir; çünkü o, hem geçmişin acısını hem de geleceğin umutlarını taşıyan bir edebi öncü olarak yaşamaya devam ediyor.

