Sudan’da süregelen savaşın boyutlarını değerlendiren Sudanlı Doktoran Maha Bakhit Mohammet, çatışmanın köklerinin 2023’ten, hatta 2014’ten daha öncesine dayandığını belirtti. Başlangıçta savaşı, Sudan Ordusu ile iki general, Abdülfettah el-Burhan ve Muhammed Hamdan Dagalo, arasındaki bir çatışma olarak gördüklerini ancak zamanla durumun değiştiğini aktardı.
Sözlerine göre, milis güçlerin hedefi artık doğrudan Sudan halkının kendisi olmuştu. Mohammet, “Bu güçlerin hedefi Sudan insanının canı, evi, toprağı ve malıdır. Artık bu durumu yalnızca taraflar arasındaki bir savaş olarak nitelendiremeyiz.” dedi. Bugün Sudan’da yaşananların, uluslararası tarafların desteğiyle yürütülen; silah ve lojistik yardım alan, Sudan halkını hedef alan bir girişim olduğunu belirtti. Bu durumun, Sudan ordusunun temsil ettiği stratejik hükümeti kökünden söküp atma çabası olduğunu vurguladı.
Mohammet, Sudan’ın şu anda son anlarını yaşadığını ve savaşın başkent Hartum’da başladığını hatırlattı. Çatışmaların birçok askerî karargahın bulunduğu bölgelerde patlak verdiğini, ancak Sudan ordusunun halk desteğiyle yeniden güç kazandığını aktardı. Halkın yaşadığı ihlallerin ardından devletin ve onu koruyan gücün, ayakta kalması gerektiğine inandığını ifade etti.
ORDU HALK DESTEĞİYLE GÜÇ KAZANIYOR
Sudan ordusu ve onu destekleyen Sudanlı gençlerin, daha önce milislerin işgali altındaki birçok şehri geri aldığını belirtti. Bunların arasında Kasur, Sennar, Cezira ve diğer şehirlerin bulunduğunu; ancak savaş alanı Batı Sudan’a taşındığını vurguladı. Savaşın başlangıcından bu yana Darfur bölgesinde doğrudan çatışmaların yaşandığını, bunun nedeninin Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) savaşçılarının çoğunun bu bölgeden gelmesi veya orada bulunması olduğunu aktardı. Bu nedenle Nyala ve el-Ceneyna gibi şehirlerin HDK tarafından kolaylıkla kontrol altına alındığını belirtti.

Darfur bölgesindeki el-Faşir kentinin, Sudan ordusunun batıdaki son kalesi olduğunu dile getiren Mohammet, bu şehrin iki yıldır HDK ablukası altında yaşadığını ifade etti. HDK’nin şehirdeki sivillerin temiz suya, gıdaya ve ilaca ulaşmasına izin vermediğini söyledi.
Mohammet, Sudan halkından maddi, lojistik veya moral gücü olanların çatışma bölgelerinden ayrılabildiğini, ancak el-Faşir halkının bunu yapamadığını anlattı. Bunun iki nedeni olduğunu belirtti: “Birincisi, çoğunun maddi imkanı yoktu. İkincisi ise bu toprak onların vatanı ve namusuydu; bu yüzden orada kalıp savunmak zorundaydılar.”
El-Faşir halkının iki yıl boyunca HDK saldırılarına karşı direndiğini, ancak HDK’nin dışarıdan, özellikle Birleşik Arap Emirlikleri ve bazı Avrupa ülkelerinden, sürekli silah ve destek aldığını söyledi. Bu yardımların hiç kesilmeden şehrin düşmesi için kullanıldığını vurguladı.
Birkaç gün önce şehirde yoğun çatışmalar yaşandığını, HDK’nin güçlü silahlarıyla el-Faşir’e girmeyi başardığını, Sudan ordusunun, halk direnişinin ve destek güçlerinin kahramanca karşı koymasına rağmen şehrin düştüğünü ifade etti: “HDK şehre girdikten sonra masum insanları öldürmeye, kadınlara tecavüz etmeye ve sivilleri yerlerinden etmeye başladı. İşte bugün Sudan’da yaşanan trajedi budur.” dedi.
YANGINI ÇIKARANLAR ATEŞİ NEDEN SÖNDÜRMEK İSTESİN
Maha Bakhit Mohammet, Sudan savaşında en temel ve HDK’nın sürekli destekçisi olan tarafın Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) olduğunu vurguladı. Sudan halkının gözünde BAE, Mısır, Suudi Arabistan ve ABD’den oluşan “dörtlü masa”nın tarafsız olmadığını belirtti. “Nasıl olur da tarafsız olmayan, bu savaşı fiilen destekleyen bir taraf, yangını çıkaranları söndürme iddiasında bulunabilir?” diye sordu.

Mohammet, Sudan halkının bu masayı dış müdahalelerin giriş kapısı olarak gördüğünü ifade etti. Dış müdahalenin nasıl gerçekleştiğini açıklarken, dörtlü masanın anlaşmasında yer alan üç aylık insani ateşkes maddesinin HDK için bir fırsat haline geldiğini belirtti. “Ateşkes” adı altında silah ve lojistik desteğin HDK’ye girdiğini, insani yardım bahanesiyle bu desteklerin sürdüğünü söyledi.
Bu nedenle Sudan halkının bu süreci dikkatle izlediğini belirten Mohammet, daha önceki ateşkes çağrılarının yarattığı felaketleri hatırlattı. “Ateşkes diyorlar ama gerçekte HDK güçleniyor.” dedi.
Bununla birlikte Sudan halkının barış istediğini vurgulayan Mohammet, ülkede huzurun yeniden tesis edilmesini, Batı Sudan, Kuzey Kordofan ve Darfur halkına yönelik katliamların sona ermesini dilediklerini belirtti. Ancak eğer dörtlü masa tarafından dayatılan işlemler ülkenin egemenliğine müdahale niteliği taşırsa, Sudan halkının bu anlaşmayı istemeyeceğini ifade etti. Sudan halkının meselelerinin dışarıdan yönetilmesini kabul etmediğini söyledi.
Masanın sivil yönetime geçiş çağrısına da değinen Mohammet, bunun Sudan yönetimi hakkında dışarıdan karar alınması anlamına geldiğini belirtti. “Bu, bizim için kabul edilemez; dış aktörlerin nasıl yönetileceğimize dair karar vermesi mümkün olamaz.” dedi.
TÜRKİYE’NİN ROLÜ SUDAN’DA ÇOK BÜYÜK
Türkiye’nin Sudan halkına insani yardımlar sağladığını, aynı zamanda “uygun güç ve uygun politika” çerçevesinde destek sunduğunu aktardı. Bu desteğin Sudan halkıyla doğrudan bir etkileşim içinde yürütüldüğünü vurguladı. Türkiye’nin rolünü özellikle Somali ve bölgede gözlemlediklerini, ayrıca Türkiye’nin Suriye’deki deneyimlerine benzer bir şekilde hareket ettiğini belirtti.

Mohammet’e göre Türkiye’nin Sudan’daki rolü çok büyük. Türkiye’nin müdahalesi veya yaklaşımı, başka yollarla çözülemeyen sorunlara çözüm üretme kapasitesine sahip. Araştırmalarında tamamen emin olamasa da Türkiye’nin son dönemdeki çabalarıyla sorunun temel noktasına dokunmayı başardığını düşündüğünü söyledi.
Diğer uluslararası girişimlerin genellikle ordu ile siviller arasındaki dengeye odaklandığını belirten Mohammet, Türkiye’nin doğrudan sorunun kaynağına yönelerek daha etkili bir rol oynadığını ifade etti.
Türkiye’nin savaşın vekalet savaşını aşan bir noktaya geldiğini fark ederek doğrudan müdahale ettiğini dile getirdi. Türkiye’nin Sudan ordusu ile Birleşik Arap Emirlikleri arasındaki güç dengesi üzerinde etkili olduğunu, eğer savaşın doğrudan bir gerekçesi varsa bunun taraflarla müzakere edilmesi ve BAE’nin Sudan’daki vekalet yoluyla yaptığı müdahalelerin ele alınması gerektiğini belirtti.
MEDYAYA ÇAĞRI
Son olarak medyanın Sudan konusuna daha fazla odaklanması gerektiğini vurgulayan Mohammet, Gazze ve Suriye konularına gösterilen ilginin Sudan meselesine de yönlendirilmesini umduğunu dile getirdi. Sudan’ın neredeyse iki yıldır büyük sıkıntılar yaşadığını ve yalnız bırakıldığını belirterek, “Özellikle Türk medyasının Sudan konusuna gereken desteği vermesini umuyorum,” çağrısında bulundu.

