Close Menu
    Popüler Haberler

    Türkiye’de eğitim alan Somalili polisler, ülkelerinin güvenlik kapasitesini güçlendiriyor

    Ekim 19, 2025

    Türkiye’de eğitim gören Somalili polis memurları, ülkelerinin güvenlik kapasitesini artırmada giderek daha büyük bir rol…

    İnsani diplomasi, Türkiye’nin Afrika’daki en güçlü dili

    Ekim 19, 2025

    Fas’ta gençlik protestoları yeniden başladı

    Ekim 19, 2025

    Zimbabve Devlet Başkanı 2030’a kadar görevde kalmak için çabalıyor

    Ekim 19, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    SON DAKİKA:
    • Türkiye’de eğitim alan Somalili polisler, ülkelerinin güvenlik kapasitesini güçlendiriyor
    • İnsani diplomasi, Türkiye’nin Afrika’daki en güçlü dili
    • Fas’ta gençlik protestoları yeniden başladı
    • Zimbabve Devlet Başkanı 2030’a kadar görevde kalmak için çabalıyor
    • Nijerya’da darbe girişimi iddiaları
    • Büyük Mısır Müzesi kasım ayında ziyaretçilere açılıyor
    • Fildişi Sahili hükümeti siyasi gösterileri yasakladı
    • Libya’da 16 belediyede yerel seçimler başladı
    WaJ TürkiyeWaJ Türkiye
    • ÖNE ÇIKANLAR

      1961 Paris Katliamı: Kanla bastırılan gösteri

      Ekim 17, 2025

      Bir sanatçının kaleminden Kongo’nun sessiz çığlığı

      Ekim 8, 2025

      Kral III. Amenhotep’in mezarı 226 yıl sonra ziyarete açıldı

      Ekim 4, 2025

      Irkçılığı vitrinde sergilemek: Sarah Baartman

      Eylül 26, 2025

      İşgale sanatla cevap vermek: Bir karikatüristin gözünden Goma’daki işgal

      Eylül 19, 2025
    • POLİTİKA

      Türkiye’de eğitim alan Somalili polisler, ülkelerinin güvenlik kapasitesini güçlendiriyor

      Ekim 19, 2025

      İnsani diplomasi, Türkiye’nin Afrika’daki en güçlü dili

      Ekim 19, 2025

      Fas’ta gençlik protestoları yeniden başladı

      Ekim 19, 2025

      Zimbabve Devlet Başkanı 2030’a kadar görevde kalmak için çabalıyor

      Ekim 19, 2025

      Nijerya’da darbe girişimi iddiaları

      Ekim 19, 2025
    • RÖPORTAJ
    • ODAK AFRİKA
    • İŞ DÜNYASI

      TABEF’te Türkiye-Afrika ortaklığı değerlendirildi

      Ekim 17, 2025

      Kenya Parlamentosu kripto varlık yasasını kabul etti

      Ekim 14, 2025

      Cezayir ve Suudi Arabistanlı şirket arasında dev petrol anlaşması

      Ekim 14, 2025

      Botsvana, yatırım yoluyla vatandaşlık programı başlattı

      Ekim 13, 2025

      THY ile Cezayir Hava Yolları iş birliği anlaşması imzaladı

      Ekim 10, 2025
    • YAŞAM
    • KÜLTÜR

      İnsani diplomasi, Türkiye’nin Afrika’daki en güçlü dili

      Ekim 19, 2025

      Büyük Mısır Müzesi kasım ayında ziyaretçilere açılıyor

      Ekim 18, 2025

      Fransa’nın gizlediği bir başka suç: Thiaroye Katliamı

      Ekim 18, 2025

      UNESCO, “Afrika’nın Genel Tarihi” projesinde yeni kaynakları tanıttı

      Ekim 17, 2025

      1961 Paris Katliamı: Kanla bastırılan gösteri

      Ekim 17, 2025
    WaJ TürkiyeWaJ Türkiye
    Anasayfa»Afrika Gündemi»İnsani diplomasi, Türkiye’nin Afrika’daki en güçlü dili

    İnsani diplomasi, Türkiye’nin Afrika’daki en güçlü dili

    Dr. Mehmet Güllüoğlu, Türkiye’nin Afrika’daki insani varlığını “yardım” kavramının ötesine taşıyarak karşılıklı güven, ortaklık ve sürdürülebilir iş birliği temelinde şekillendirdiklerini vurguluyor.
    Ekim 19, 202511 Dk Okuma Süresi
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Email Telegram Copy Link
    Paylaş
    Facebook WhatsApp Twitter LinkedIn Pinterest Email Copy Link Telegram

    Afrika’da insani yardım çalışmaları, kriz yönetimi ve diplomasi arasındaki dengeyi en yakından bilen isimlerden biri olan geçmiş dönem Darüsselam Büyükelçisi Dr. Mehmet Güllüoğlu, uzun yıllardır hem sahada hem de karar alma mekanizmalarında önemli görevler üstlendi. AFAD Başkanlığı, TİKA Tanzanya Koordinatörlüğü ve Türk Kızılayı’ndaki yöneticilik tecrübeleriyle Güllüoğlu, Türkiye’nin Afrika’daki insani diplomasi vizyonuna yön veren öncü isimlerden biri olarak öne çıkıyor.

    Afrika’nın gerçeklerini doğru bir şekilde dünyaya aktarmak ve Türkiye-Afrika ilişkilerinde basının rolünü güçlendirmek, uzun yıllar Türk medyasında yeterince görünür kılınmamış bir alan oldu. WAJ Türk Muhabiri Ayşegül Demircan, bu kapsamda Dr. Mehmet Güllüoğlu ile Afrika’daki insani yardım deneyimlerini, Türkiye’nin kıtadaki diplomatik varlığının dönüşümünü ve yerel iş birliklerinin geleceğini konuştu.

    Röportajda Güllüoğlu, sahadaki gözlemlerinden hareketle Türkiye’nin Afrika’da yürüttüğü insani yardımların sadece bir yardım politikası değil, aynı zamanda kültürel bir köprü ve diplomatik bir diyalog aracı olduğunu vurguladı. Kıtada Türk kurumlarının karşılaştığı zorlukları, yerel toplumlarla kurulan güven ilişkisini ve Afrika’daki sürdürülebilir kalkınma hedeflerine dair bakış açısını samimi bir dille paylaştı.

    Afrika’daki göreviniz sırasında yerel yönetimlerle ve sivil toplumla nasıl ilişki kurdunuz?

    Hoş geldiniz. Öncelikle Afrika konuşmaktan mutlu olduğumu ifade etmek isterim, çünkü Afrika’nın Türkiye’de konuşulacak çok yönü var. Ben tabii 4 yıl Tanzanya’daydım. Tanzanya’da Büyükelçi olarak görev yaptım, Türkiye’nin Darüsselam Büyükelçisi’ydim. Hem geçmişim hem de daha önce çalıştığım kurumlar sebebiyle insani yardım ve sivil toplumla da çok yakındım; orada da görüştük ve çalıştık. Aslında Afrika’daki birçok devletin tarihiyle birlikte sivil toplum hızlı bir şekilde gelişti ve gelişiyor. Orada gerek eğitim sektöründe, gerek sağlık sektöründe, gerek dini alanlarda birçok sivil toplum kuruluşu var. Ancak hâlâ yolun başında olduğunu da ifade edebilirim.

    Tabii yardım sektöründe özellikle, belki de çalışmak daha kolay olduğu için birçok sivil toplum kuruluşu hem yerelde, yani onların yardım kuruluşları hem de uluslararası – Türkiye’den ve dünyanın farklı yerlerinden devlet kuruluşları – çok aktif bir şekilde çalışıyorlardı.

    Bunun bir alt dalı ya da belki bir kesişen dalı olarak, aslında misyonerlik faaliyetleri de sivil toplum kuruluşları üzerinden, eğitim kuruluşları ve sağlık kuruluşları üzerinden yürütülüyordu. Misyonerliğin tarihi tabii 100 yıldan daha uzun bir süredir devam ediyor; Almanlar döneminde başlamış, sonra İngilizler döneminde devam etmiş. Bugün binlerce misyoner okulu, yüzlerce misyoner kliniği, sadece Tanzanya’da 20’den fazla misyoner üniversitesiyle beraber Afrika’da ve Tanzanya’da sivil toplum kuruluşları vasıtasıyla faaliyetlerini sürdürüyorlar.

    Bir de tabii gerek Türkiye’den gelen kuruluşların faaliyetlerine katılım göstererek, gerek farklı kuruluşlarımızın – bizim Türkiye’den gelen kuruluşlarla yerel kuruluşları eşleştirerek – bu faaliyetleri desteklemeye çalıştım. Hem elçilik olarak çalıştık hem de şahsen bunun için çaba gösterdim. Tabii sorunun ikinci kısmı bence çok önemli: Diplomasi klasik kanalların dışında kurulan bağlantılarla Türkiye’nin etkisi nasıl şekillenir?

    Bir defa dört yıllık büyükelçilik görevimde bunu çok net bir şekilde gördüm. Diplomasi aslında kesinlikle sadece Dışişleri Bakanlığı çalışanlarının yaptığı bir şey değil. Dışişleri Bakanlığı çalışanları diplomasinin bir parçasını oluşturuyor; ayrıca diğer kuruluşlar — aklınıza gelebilecek her türlü kamu kuruluşu, ticaret, sivil toplum gibi — karşılıklı ilişkilerde köprü vazifesi görüyor.

    Bu anlamda Yunus Emre’nin faaliyetleri, TİKA’nın faaliyetleri, Maarif okullarımızın faaliyetleri, diğer sivil toplum kuruluşlarının faaliyetleri, ticari diplomasi bence özellikle Afrika ile ilişkilerimizde çok önemli bir yer tutuyor. Çünkü onlar ürün alacak, güvenecek ortak bir ülke arıyorlar. Hatta ben bunu şöyle ifade ediyorum: Onlar üçüncü bir alternatif arıyorlar.

    Şu an Çin ile Batı arasında sıkışmış durumdalar. Batı’daki, Avrupa’daki ve Amerika’daki ürünler pahalı; Çin’deki ürünler ucuz ama kalite sorunu yaşanıyor. O yüzden Türkiye’den üretilen ürünler kaliteli ama uygun fiyatlı bir alternatif oluşturuyor. Bundan yıllar önceki “Çin’den alalım, ucuz olsun” yaklaşımı artık ürün döngüsü açısından bakıldığında daha pahalıya geliyor. Bunu da fark etmiş durumdalar.

    Bizim Dışişleri Bakanlığımızın faaliyetleri içinde, ticaret ataşeliklerimizin yaptığı, benim de çok defa katıldığım karşılıklı ikili görüşmeler, DEİK heyetlerinin ziyaretleri, ticaretle ilgili sivil toplum kuruluşlarının ziyaretleri de bence diplomasimizde çok önemli bir yer tutuyor.

    Afrika için eğitim çok önemli bir başlık. O yüzden Maarif okullarının ve diğer sivil toplum kuruluşlarımızın eğitim alanındaki çalışmaları bence bizim eğitim diplomasimiz açısından çok önemli bir başlık oluşturuyor. Afrika insanı, Tanzanya insanı için eğitim hayatlarını değiştirecek olan en büyük şey. Çünkü kalabalık bir ülke — yetmiş milyondan fazla nüfusu var. Nüfus artışı çok yüksek ve eğitimde inanılmaz rekabetçi bir ortam var.

    Sınıflardaki öğrenci mevcudu yüksek ve bu adadaki insanların hayatlarını değiştirebilecek en büyük şey olarak eğitimi görüyorlar. Bence de haklılar. İyi bir eğitim alıp daha üst sınavları kazanmak, belki yurt dışında eğitim görmek onların hayatlarını bambaşka bir yere taşıyabilme potansiyeline sahip. Yine eğitim diplomasisinin bir başlığı olarak da YTB’nin, yani Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukların bursları veya kendi imkânlarıyla yurt dışında okumaya giden öğrenciler de bu alanda büyük önem taşıyor.

    Bunlar, yumuşak güç diye tabir edilen ama etkisi yüzyıllarca dolarla ölçülemeyecek başlıkları oluşturuyor. Bugün Afrika’nın birçok noktasında — Tanzanya’ya bağlı bir özel cumhuriyet olan Zanzibar Cumhuriyeti’nin devlet başkanı Marmara mezunu Dr. Hüseyin Bey; Zanzibar Devleti’nin genel sekreteri ise Boğaziçi Üniversitesi mezunu Zeynep Hanım. Bunlar, ikili ilişkilerinizde size özel bir kıymet oluşturuyor.

    Sorunuza tekrar dönecek olursam; bu tür yumuşak güç diye ifade edilen alanlar — eğitim, ticaret, kültür, sağlık veya başka alanlardaki bağlar — belki de bizim diplomasi alanlarımızdan daha fazla etki oluşturuyor. O zaman siz diplomat olarak masaya oturduğunuzda aslında daha güçlü oturmuş oluyorsunuz.

    Yardım faaliyetlerinin etkili yürütülmesi için nasıl bir saha stratejisi ve yerel işbirliği modeli gerekir?

    Şimdi nerede çalışıyor olursanız olun, her ülkenin bir iç dinamiği var. Yani siz uzaydan geliyormuş gibi bir ülkeye gidip “bu ülkede kafama göre yardım yapıyorum” dememeniz gerekir. Aksi halde bunu sahadaki birçok tecrübeyle yaşadık. Sanki başka bir gezegenden gelen uzaylılar gibi kalıyorsunuz.

    Siz mesela Türkiye’de tükettiğiniz ekmeği bile — ki ekmek bizim için temel bir tüketim maddesidir — başka bir ülkeye yardım olarak götürdüğünüzde, bir bakıyorsunuz insanların kültürüyle uyuşmuyor; insanlar o ekmeği yiyemiyor. O yüzden ister çatışmaların olduğu bölge olsun, ister sadece yoksullukla mücadele eden bölgeler olsun, yardım yapılacak yerin kültürüne göre hareket etmeyi becermek lazım.

    Bunun için de yerel ortaklarla faaliyeti yürütmek, doğru ortakları bulmak, onlar için uygun bir çalışma zemini sağlamak yardım sektöründeki en önemli başlıklardan bir tanesi olmalı. Tabii bazen ayni yardım, bazen nakdi yardım gibi yardım türleri arasında seçim yapılabiliyor. Her ikisinin de birbirine karşı avantajları ve dezavantajları var.

    Ancak bu da yine kültürel farklardan dolayı; siz kendi ülkenizde sevilen bir ürünü “ben bunu ayni yardım olarak göndermek istiyorum” dediğinizde, eğer o ülkenin kültürüyle, bazen damak tadıyla, bazen yaşam tarzıyla uyuşmuyorsa, bu yardım aynı anlamı taşımıyor. O yüzden bu kültür farklılıklarını bilmek gerekiyor.

    Bir de tabii lojistik konular var. Bazen ayni yardımlardaki lojistik masraflar çok daha pahalıya gelebiliyor. Bu sadece sivil toplum kuruluşları veya kamu kuruluşları için değil, Birleşmiş Milletler için de geçerli. Bazı erişimi zor bölgelerde bütçelerinin önemli bir kısmının sadece lojistiğe gittiğini biliyoruz.

    Bu tür durumlarda, belki yerel kaynaklardan tedarik edilebilecek, kültüre uygun malzemeleri seçmek daha doğru olacaktır. Güvenlik tabii çalışma koşullarında büyük bir mesele. Bu çalışma koşullarındaki güvenliği de oluşturan belki en önemli başlık erişim. Çünkü bazen ülke politikaları, bazen de güvenlik endişeleri yardım kuruluşlarının erişimini zorlaştırıyor.

    Bu sadece Afrika için değil; yakından şahit oluyoruz, iki yıldır Gazze’deki yardım sektörü için de geçerli. Şu an Sudan için de geçerli. Sudan’a gönderilen yardımlar, güvenlik sebebiyle son noktaya kadar ulaştırılmakta çok zorluklar çekiliyor. Ulaşıyor ama çok yavaş gidiyor, erişim kısıtlı ve birçok zorlukla karşılaşılıyor.

    O yüzden ısrarla tekrar yerel kuruluşlarla işbirliğini — bazen devlet kuruluşlarıyla, bazen sivil toplum kuruluşlarıyla — hatırlatmak isterim. Bazen duygusal olarak hızlı hareket edilmek isteniyor ama bir sonraki adımları düşündüğümüzde biraz daha itidalli, ön fizibilitesi yapılmış yardım çalışmaları daha başarılı olacaktır diye umuyorum.

    Özellikle Svahili kültürünü, insanların hayata bakışını ya da yardımlara gösterdikleri yaklaşımı nasıl gözlemlediniz?

    Svahili kültürü çok güzel bir kültür açıkçası. Çok sıcak insanlar, sohbet etmeyi seven insanlar. Kenya, Tanzanya tamamen Svahilice konuşuyor. Komşu ülkeler Ruanda, Burundi, Uganda, Demokratik Kongo Cumhuriyeti gibi ülkelerin de Doğu bölgelerinde Svahili dili konuşuluyor. Svahili, orada hem bir dil hem de hakikaten ortak bir kültürü ifade ediyor.

    “Svahili” aslında “sahiller” demek; Arapçadan gelme bir ifade. Üzerinde Arap, Hint ve Afrika etkisinin bir karışımı olan bir kültür aynı zamanda. İnsanları iletişime açık ama özellikle onların dilini biliyorsanız çok daha açık. Çok kuvvetli bir sözlü aktarım kültürleri var; yazılı kültürden ziyade ses ve sözle aktarım ön planda.

    Yardıma da açıktılar açıkçası, ama beyaz adama karşı bir kızgınlıkları var. Çünkü özellikle Almanlar, sonra da İngilizler tarafından yapılan sömürge faaliyetlerine karşı hâlâ kızgın olduklarını söyleyebilirim.

    Ancak biz Türkler, Müslümanlar olarak, bir de yerel dili biliyorsanız ve yerel kültürü tanıyorsanız, daha sıcak karşılandığımıza defalarca şahit oldum. Güvenlik anlamında Tanzanya çok iyi bir ülkeydi. Ben kendi başıma, yanımda hiçbir yerel mihmandarım olmadan köylere, uzak şehirlere dahi gittim; hiçbir sorunla karşılaşmadım, hiçbir güvenlik tehdidi hissetmedim.

    Burada da belki birlikte yaşamanın, halim selim olmanın etkisi var. İnsanların yumuşak huylu olduklarını hissettim. Dediğim gibi bize karşı da çok sıcak ilişkiler kurmaya hazırdılar.

    Afrika ile yardım politikalarının ötesine geçen daha kalıcı ve güvene dayalı bir ilişki kurmanın temel koşulları sizce nelerdir?

    Afrika denince Türkiye’de hemen insani yardım akla geliyor, bence bunu değiştirmemiz lazım. Afrika denince kalkınma, zenginlik, beraber çalışma kültürü akla gelmeli. Bu söylediğimin zor olduğunu biliyorum; söylemesi kolay ama gerçekleştirmesi zor.

    Ama bunun için bizim, nasıl ki Avrupa’da milyonlarca insanımız varsa, Afrika’nın da farklı ülkelerinde binlerce Türk’ün gidip orada kalması, ilişki kurması gerekiyor. Bizim birbirimizi tanımamız gerekiyor.

    Bence Afrika ülkeleriyle aramızdaki en büyük eksiklerden biri, birbirimizi tanımıyor oluşumuz. Onlar da bizi yeterince tanımıyor, biz de onları yeterince tanımıyoruz. Aslında konuşmamızın başında da değinmiştim: Afrika dediğimiz, 54 ülkeden oluşan koca bir kıta. Bunun Kuzey Afrika’daki Mısır’ı ile Güney Afrika’daki Namibya’sı birbirinden çok farklı.

    O yüzden devasa bir coğrafyada, 1 milyarı aşkın nüfusa ve yüksek nüfus artış oranına sahip bir kıtadan bahsediyoruz. Bizim de bölgeler veya ülke bazında bizi izleyen, okuyan arkadaşlarımızın belli ülkeleri seçip tanıması, ticari, kültürel, turistik ilişkiler kurması gerekir.

    Afrika her ne kadar aklımıza olumsuz algılarla gelse de, biz eşim ve ailemle beraber hayatımızın belki de en güzel 4 yılını yaşadık. Hint Okyanusu kenarında, inanılmaz güzel bir coğrafyada 4 yıl geçirdik. O yüzden Afrika’ya ve Afrika ülkelerine bakışımızın da değişmesi gerekiyor.

    Buralarda birlikte üretim yapabileceğimiz, değer katabileceğimiz, bilgimizi ve teknolojimizi takdim edebileceğimiz, onlara yeraltı kaynaklarını kullanmayı öğretebileceğimiz ve birlikte kazanabileceğimiz bir anlayışı geliştirmemiz gerekiyor.

    Aksi halde sadece yardım gözüyle bakarsak, Afrika denilince aklımıza sadece yardım gelirse konuya çok eksik, hatta çok zayıf bakıyoruz demektir.

    Tanzanya’da uzun süre yaşamış biri olarak toplumun yapısı, değerleri ya da gündelik yaşamı sizi hangi yönde etkiledi?

    Bir defa Tanzanya’da yaşadığım dört yıl, benim ve ailem için belki de en sıcak, en güzel dört yıldı. İnsanlar çok sıcaktı. Svahili kültürü, sahil kültürü, sıcak iklimin de getirdiği koşullar sebebiyle insanlar çok rahat bir hayat sürüyorlardı. Fakir olsalar bile mutluydular. Selamlaşma çok önemli bir kültür parçasıydı. Dillerinde birçok selam kelimesi, karşılama ve vedalaşma ifadeleri vardı.

    Tanzanya’da 120 kabile yaşıyor. Kabilelerin birbirinden farklı özellikleri olsa da bu 120 kabileden bir Tanzanya milleti oluşmuş durumda. Coğrafya olarak Hint Okyanusu’nun kenarında, Türkiye’den daha büyük, bakir bir coğrafya. Türkiye’de hiç görmediğimiz ağaç ve bitki türleriyle, yaban hayatıyla iç içe, geniş orman alanlarına sahip yemyeşil bir ülke.

    Bizim Afrika denince aklımıza gelen kurak, çöl ikliminden bambaşka bir ülke Tanzanya. Meyveleriyle, sebzeleriyle, insanlarıyla hakikaten özel ve güzel bir ülke. Kalbimizde de inşallah öyle kalacak.

    Tabii sadece benim ve ailemin ilişkileri değil; ülkelerimiz arasındaki ticari, kültürel, eğitim ve sağlık alanlarındaki ilişkileri de artırmaya çalıştık. Şunu ifade edebilirim belki son olarak: sadece Afrika’daki birkaç ülkeyle bile yapılabilecek çok şey var. Hele bütün Afrika kıtasıyla, 54 ülkeyle Türkiye’nin kurabileceği inanılmaz iş birliği alanları var. Ama bunun için gitmek, Afrika’yı ve ülkelerini tanımak, onların da bizi tanımasını sağlamak gerekiyor. Daha yapılacak çok şey var.

    Türkiye’nin Tanzanya’daki görünürlüğü kıtanın diğer bölgelerindeki halklar tarafından nasıl ayrışıyor?

    Tabii sadece bir ülkede tanınmak değil, yaptığınız işlerle tanınıyorsunuz. Tanzanya’da Türkiye’nin tanınmasının en önemli sebeplerinden biri, bir şirketimizin orada demiryolu inşaatı yapmasıydı. Bir dönem üç bine yakın Türk varken, bunun iki bini sadece o inşaat için oradaydı.

    Bu yüzden havalimanında “Türk müsün?” dediklerinde ikinci söyledikleri şey o şirketin adı oluyordu. Ve hamdolsun, o şirketimiz kaliteli bir iş yürüttü. Bu yüzden Türklere ve Türklerin yaptığı işlere karşı olumlu bir hava oluştu.

    Burada şunu da anlıyorsunuz: Sadece bir şirketin iyi bir iş yapması bile ülke imajınız için çok etkili olabiliyor. Cumhurbaşkanımız güçlü bir lider olarak biliniyor, Afrika dostu bir lider olarak tanınıyor. Bu da bize çok olumlu bir katkı sağlıyor.

    Belki bu anlamda değinilmesi gereken önemli bir başlık da dizilerin son dönemde oluşturduğu olumlu etki. Diriliş Ertuğrul dizisini Tanzanya Cumhurbaşkanı’nın kendisiyle konuştuğumda ifade ettiği bir şeydi: “Ben de izliyorum, kaçırmıyorum. Kaçırırsam dönüp yeniden izliyorum.”

    Yani burada şunu da anlıyorsunuz aslında: Belki ilk başta bu kadar ciddi olacağını düşünmediğiniz bir dizi bile iki ülke ilişkilerinde olumlu bir hava oluşturabiliyor. Aslında buna da şaşırmamak gerekiyor. Dünya yıllardır Amerikan filmlerini, dizilerini izliyor, gündem yapıyor. “Şu diziyi izledin mi, bu bölümü gördün mü?” diye konuşuluyor.

    Dr. Mehmet Güllüoğlu İnsani Yardım Tanzanya
    Önceki HaberFas’ta gençlik protestoları yeniden başladı
    Sonraki Haber Türkiye’de eğitim alan Somalili polisler, ülkelerinin güvenlik kapasitesini güçlendiriyor

    Benzer Haberler

    Türkiye’de eğitim alan Somalili polisler, ülkelerinin güvenlik kapasitesini güçlendiriyor

    Ekim 19, 2025

    Fas’ta gençlik protestoları yeniden başladı

    Ekim 19, 2025

    Zimbabve Devlet Başkanı 2030’a kadar görevde kalmak için çabalıyor

    Ekim 19, 2025

    Nijerya’da darbe girişimi iddiaları

    Ekim 19, 2025

    Büyük Mısır Müzesi kasım ayında ziyaretçilere açılıyor

    Ekim 18, 2025

    Fildişi Sahili hükümeti siyasi gösterileri yasakladı

    Ekim 18, 2025

    Son Haberler

    Türkiye’de eğitim alan Somalili polisler, ülkelerinin güvenlik kapasitesini güçlendiriyor

    Ekim 19, 2025

    İnsani diplomasi, Türkiye’nin Afrika’daki en güçlü dili

    Ekim 19, 2025

    Fas’ta gençlik protestoları yeniden başladı

    Ekim 19, 2025

    Zimbabve Devlet Başkanı 2030’a kadar görevde kalmak için çabalıyor

    Ekim 19, 2025

    Nijerya’da darbe girişimi iddiaları

    Ekim 19, 2025

    Büyük Mısır Müzesi kasım ayında ziyaretçilere açılıyor

    Ekim 18, 2025

    Fildişi Sahili hükümeti siyasi gösterileri yasakladı

    Ekim 18, 2025

    Libya’da 16 belediyede yerel seçimler başladı

    Ekim 18, 2025
    Facebook X (Twitter) WhatsApp Instagram

    Kuzey Afrika

    • Mısır
    • Fas
    • Tunus
    • Cezayir
    • Libya
    • Sudan
    • Cibuti

    Doğu Afrika

    • Kenya
    • Tanzanya
    • Etiyopya
    • Uganda
    • Ruanda
    • Somali
    • Mauritius

    Orta Afrika

    • Kamerun
    • Kongo
    • Çad
    • Gabon
    • Ekvator Ginesi
    • Angola
    • Orta Afrika Cumhuriyeti

    Güney Afrika

    • Güney Afrika Cumhuriyeti
    • Namibya
    • Botsvana
    • Zimbabve
    • Mozambik
    • Zambiya
    • Angola

    Batı Afrika

    • Nijerya
    • Gana
    • Senegal
    • Fildişi Sahili
    • Mali
    • Cape Verde
    • Benin
    © 2025 Wall Africa Journal All rights reserved.
    • Gizlilik Politikası
    • Kullanım Şartları
    • Ortaklık Programı

    Arama metnini yukarı yazın ve Enter'a basın. İptal etmek için Esc yapın.