Kenya’nın sahil kentlerinden Ukunda’da tanıştığım orta yaşlı bir iş kadını, 17 yılını Avusturya ve İsviçre’de geçirdikten sonra ülkesine dönmüş. Bana şu cümleyi kurdu:
“Burada kendimi özgür hissediyorum. Avrupa’da bir daha yaşamak istemem.”
Bu sözler belki ilk bakışta sıradan gelebilir ancak günümüz Kenyası’nda artık yalnızca istisnai bir düşünce değil. Bu ifade, köklü bir zihinsel dönüşümün habercisi. Özellikle “Z Kuşağı”, özgürlüğü artık Batı’dan ithal edilecek bir değer olarak değil, kendi içinde inşa edilecek bir hakikat olarak görüyor. Afrika, onlarca yıl boyunca Batı tarzı demokrasinin okulunda okudu fakat bu uzun öğrenme sürecinin sonunda pek az ülke başarıya ulaştı. Seçimler yapıldı, anayasal reformlar gerçekleştirildi, çok partili sistemler kuruldu. Ancak halkın yönetime katılması değil, eski elitlerle yapılan uzlaşmalar ve bitmek bilmeyen seçim kampanyaları geldi. Gelişim değil, hayal kırıklığı çıktı bu sürecin sonunda.
ANAYASA VAR, KATILIM YOK
2010 yılında Kenya, halkın baskısıyla Batı demokrasisine örnek gösterilen yeni bir anayasa kabul etti. Bu anayasa, vatandaş katılımına dair öyle hükümler içeriyordu ki, Almanya’nın anayasası bile kıyasla geri kalır. Fakat uygulamaya geçmedi. 2024’ün bahar ve yaz aylarında, ülke çapında barışçıl protestolara katılan “Z Kuşağı” gençler, yoğun polis şiddetine, provokatörlere, ölümcül müdahalelere rağmen sokaklara çıkarak şu mesajı verdi:
“Demokrasi yalnızca sandık değildir.”
Bir genç kadın şöyle dedi: “Demokrasi istiyoruz ama Batı’daki gibi değil!” Yanında oturan gençler bu söze başlarıyla onay verdi. Onlar için çok partili demokrasi artık güven vermiyor. Zira bu sistem, bağımsızlıktan bu yana sadece yolsuzluğu artırdı ve eski-yeni elitlerin zenginleşmesine hizmet etti. Halk ise daha da yoksullaştı.
ORDU SOKAĞA ÇIKMAYI REDDETTİ
2024’te Kenya’da ordu, protestoculara karşı silah kullanılmasına yönelik emirlere uymayı reddetti. Bu tutum, ülkede bir tür darbe havası estirdi. Afrika’nın batısındaki Mali, Burkina Faso, Nijer ve Gine’de son yıllarda seçilmiş liderler askeri darbelerle devrildi. Batılı medya bu süreci otoriterlik olarak tanımlasa da, sokaklarda kutlamalar vardı. Özellikle genç kadınlar ve kız çocukları, darbeleri bir tür sıfırlama butonu olarak görüyor. Bu askeri müdahaleler, demokrasinin kendisine değil, sadece onun taklidine karşı bir tepki. Burkina Faso’da liderlik koltuğuna oturan genç Devlet Başkanı İbrahim Traoré, yeni bir yol öneriyor.
“Biz demokrasiye değil, bizi köleleştiren demokrasiye karşıyız,”
diyor genç bir Malili. Traoré ise açık açık şöyle konuşuyor: “Biz şu an bir demokrasi değiliz, biz bir devrim yapıyoruz.” Afrika’nın dört bir yanından ve diaspora topluluklarından destek görüyor. Sadece gençlerin değil, onların anne babalarının ve hatta büyükannelerinin liderine dönüşmüş durumda.
BATI TİPİ DEMOKRASİ BOŞ BİR KABUK HALİNE GELDİ
Parti demokrasisi artık gençler için bir kılıftan ibaret. Bu nedenle darbeler, halkın gerçek egemenliğini yeniden kazanma fırsatı olarak görülüyor. Ordu burada bir yönetici değil, bir “acil müdahale doktoru” gibi algılanıyor. Avrupa’dan dönen birçok Afrikalı, orada çoğu zaman ten renklerine indirgenmiş, düşüncelerinde küçümsenmiş, aidiyet duygusundan uzak yaşamış.Kendilerini ifade edebilecekleri özgürlük alanı yok denecek kadar az olmuş.
Afrika’ya döndüklerinde ise özgürlüğü yeniden tanımlıyorlar: Reaksiyon değil sorumluluk; yalnızlık değil topluluk; kural değil anlam. Yukarıdan gelen darbe ile aşağıdan gelen bilinç değişimi böylece kesişiyor.
AFRİKA’DA YENİ SORULAR SORULUYOR
Bugünün Afrika’sı, siyaset felsefesinin temelini sarsan sorular soruyor: Demokrasi mutlaka partilerle mi olur? Batı standartlarına mı uymalıdır? Halkın temsilini sağlayan kabileler, yaşlılar meclisi veya halk destekli bir ordu da bu işlevi göremez mi? Afrika’da askerî yönetimlerin dönüşü, geçmişe özlem değil, Batı’nın etkisinden kurtulmanın yeni biçimi olarak görülüyor. Bu, düşünsel değil; duygusal bir aydınlanma. Batı’nın ders vermesini değil, dinlemesini talep eden bir uyanış. “Burada özgür hissediyorum” cümlesi artık sadece bireysel bir hissiyat değil, bir kuşağın kolektif manifestosu haline geldi. Her yerde olma özgürlüğü değil, kendini bulma özgürlüğü. Her şeyi söyleme hakkı değil, aşağılanmadan konuşma hakkı.
TikTok kullanıyorlar, Batı’daki tartışmaları takip ediyorlar ama bilinçli bir tercihle kendi yollarını çiziyorlar. Geriye değil, ileriye. Eskiye değil, kendilerine ait olana doğru. Afrika, Batı’dan ödünç alınmış değil, kendi içinden doğan bir demokrasinin yolunu arıyor. Ve bu yolculuk henüz yeni başlıyor.
Kaynak: The Left Chapter