Bugün, dünyanın en kadim medeniyetlerine, en geniş doğal kaynaklarına ve en genç nüfusuna ev sahipliği yapan Afrika kıtası, geçmişin acı mirasına karşı verdiği direnişi ve geleceğe dönük ortak vizyonunu simgeleyen Afrika Günü’nü kutluyor. 25 Mayıs, sadece bir yıl dönümü değil; bir kıtanın ayağa kalkışını, kendi yolunu çizme iradesini ve dayanışma ruhunu simgeleyen güçlü bir sembol olarak anılıyor.
TARİHİN DERİNLİKLERİNDE AFRİKA’NIN DİRİLİŞ SESİ
Afrika Günü’nün temelleri, 25 Mayıs 1963’te, Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’da atıldı. Sömürgecilikten yeni kurtulmuş 32 bağımsız Afrika ülkesinin liderleri, dönemin şartlarında büyük cesaret gerektiren bir adımla bir araya geldi. Afrika’nın kaderini değiştiren bu zirve, yalnızca siyasi bir buluşma değil, aynı zamanda bir diriliş çağrısıydı.
Zirveye damgasını vuran liderler arasında Gana’dan Kwame Nkrumah, Etiyopya’dan İmparator Haile Selassie, Tanzanya’dan Julius Nyerere, Kenya’dan Jomo Kenyatta gibi isimler yer aldı. Bu liderler, Afrika’nın emperyalizmin prangalarından kurtulması için birleşik bir ses oluşturmanın kaçınılmaz olduğunu vurguladılar. Ortak irade, Afrika Birliği Örgütü’nün (OAU) kuruluşunu beraberinde getirdi. Bu örgüt, kıtanın sömürgecilikle mücadelesinde dayanışmayı kurumsallaştırmak ve özgürlük mücadelesi veren ülkelere destek sağlamak amacıyla kuruldu.
Addis Ababa’daki tarihi zirvede alınan kararlar, yalnızca o dönem için değil, bugün de Afrika siyasetinin temel dinamiklerinden biri olan birlik ve dayanışma ruhunu şekillendirdi. OAU’nun kuruluşuyla birlikte kıta genelinde bağımsızlık mücadelesi sistematik bir yapıya kavuştu.
25 MAYIS NEDEN ÖNEMLİ?
Bu tarih, Afrika’nın sadece jeopolitik bir alan değil, aynı zamanda ortak bir bilince sahip kıtalararası bir aktör olarak küresel düzende yer alma iradesinin ilan edildiği gündür. 25 Mayıs, Afrika ülkelerinin birlikte hareket edebileceğinin, kolektif kararlar alabileceğinin ve karşılaştığı zorluklara çözüm üretebileceğinin kanıtıdır.
Afrika Günü, kıtanın yalnızca geçmişteki mücadelelerini değil, geleceğe dair umutlarını ve vizyonunu da temsil eder. Siyasi bağımsızlığın yanında kültürel özgürlük, ekonomik adalet ve zihinsel bağımsızlık talepleri de bu tarihle birlikte dile gelmektedir. Afrika halklarının geçmişe dönük hesaplaşması, geleceğe dönük bir çağrıya dönüşmektedir.
Ayrıca bu gün, sadece Afrikalılar için değil, küresel vicdan için de bir sınav niteliğindedir. Zira Afrika’nın sesi, aynı zamanda adalet, eşitlik ve barış talebinin de sesidir.
OAU’DAN AFRİKA BİRLİĞİ’NE: MÜCADELE SÜRÜYOR
2002 yılında OAU’nun yerini alan Afrika Birliği (AU), modern dünyanın ihtiyaçlarına daha uygun bir yapı olarak tasarlandı. Bugün 55 ülkeyi kapsayan bu birlik, kıta içi entegrasyon, barış süreçleri, ekonomik kalkınma, sosyal eşitlik ve sürdürülebilirlik alanlarında aktif politikalar yürütmektedir.
AU’nun faaliyet alanları arasında kıta genelinde ticaretin serbestleştirilmesi, ulaşım ve enerji altyapısının güçlendirilmesi, kıtalararası göç yönetimi, iklim değişikliğiyle mücadele, gıda güvenliği ve sağlık sistemlerinin güçlendirilmesi gibi kritik başlıklar yer alıyor.
Ancak Afrika’nın karşılaştığı yapısal sorunlar henüz aşılamadı. Kıtada halen milyonlarca insan yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Silahlı çatışmalar, etnik gerilimler, yabancı müdahaleler ve doğal kaynakların dış aktörlerce sömürülmesi gibi sorunlar, Afrika’nın istikrarını tehdit etmeye devam ediyor. Bu nedenle Afrika Günü, bir kutlamadan ibaret değil; aynı zamanda mücadele azmini ve dayanışma ruhunu tazeleme günüdür.
BUGÜN NASIL KUTLANIYOR?
Afrika Günü, kıtanın dört bir yanında rengârenk etkinliklerle kutlanıyor. Geleneksel danslar, müzik gösterileri, şiir okumaları, sergiler, belgesel gösterimleri ve akademik konferanslar, bu günün çok boyutlu bir anlam kazanmasına katkı sağlıyor. Okullarda Afrika tarihi anlatılıyor, üniversitelerde paneller düzenleniyor ve devletler, halklarıyla birlikte bu günü anıyor.
Etkinliklerin odak noktası ise kıtanın kültürel zenginliği, tarihi mirası ve günümüz gençliğinin dönüşümdeki rolü oluyor. Afrika’nın genç nüfusu, artık sadece kıtanın geleceği değil, bugünü şekillendiren aktif bir özne olarak görülüyor.
Kıta dışında da Afrika Günü coşkuyla kutlanıyor. Özellikle diasporanın yoğun olduğu ABD, Fransa, İngiltere, Brezilya gibi ülkelerde düzenlenen etkinlikler, Afrika’nın küresel ölçekteki etkisini gözler önüne seriyor. Birleşmiş Milletler ve UNESCO gibi uluslararası kuruluşlar da bu günü resmi takvimlerine alarak çeşitli programlar düzenliyor.
TÜRKİYE’DE ARTAN FARKINDALIK
Türkiye’de Afrika’ya yönelik siyasi, ekonomik ve kültürel ilgi son yıllarda gözle görülür biçimde arttı. Ankara’nın Afrika açılımı politikası kapsamında 2002’den bu yana birçok Afrika ülkesinde büyükelçilikler açıldı, ticaret hacmi önemli ölçüde büyüdü ve eğitim bursları gibi yumuşak güç araçları devreye alındı.
Sivil toplum kuruluşları, üniversiteler, medya organları ve kültürel platformlar da Afrika’ya ilişkin farkındalığın artmasına büyük katkı sağlıyor. 25 Mayıs’ta Türkiye’nin birçok şehrinde düzenlenen sergiler, paneller, belgesel gösterimleri ve müzik etkinlikleri, hem kamuoyunun Afrika’ya olan ilgisini artırıyor hem de karşılıklı anlayışın güçlenmesine hizmet ediyor.
Bu durum, sadece bir dış politika tercihi değil; aynı zamanda toplumsal düzeyde gelişen yeni bir duyarlılığın işareti olarak da değerlendirilebilir. Genç kuşaklar arasında Afrika’ya dair önyargıların yerini, daha bilinçli ve saygılı bir bakış açısının aldığı görülüyor.
AFRİKA GÜNÜ: SADECE BİR TARİH DEĞİL, BİR YOL HARİTASI
Sonuç olarak Afrika Günü, geçmişte kazanılan zaferleri anmanın çok ötesinde, geleceğin nasıl inşa edilmesi gerektiğine dair bir yol haritası sunuyor. Bu tarih, kıtanın yeniden ayağa kalkışının, iç dinamikleriyle dönüşüm yaratma çabasının ve ortak kader bilincinin sembolü haline geldi.
Sömürgeciliğin, ayrımcılığın ve eşitsizliğin izlerini silmek kolay değil. Ancak 25 Mayıs, bu zorluklara rağmen özgürlüğe, eşitliğe ve insan onuruna dayalı bir dünyanın mümkün olduğunu haykırıyor.
Afrika Günü, sadece Afrika halklarına değil, insanlığın ortak vicdanına da sesleniyor: Daha adil, daha eşitlikçi ve daha özgür bir dünya mümkün. Ve bu dünyanın inşasında Afrika, hem tarihsel hem de stratejik bir merkez olmayı sürdürüyor.