Salih Bilali, 1790’lar civarında Mali’de doğmuş ve köle olarak Karayipler üzerinden Amerika’ya getirilmiştir. James Hamilton Couper, onu St. Simons Adası’ndaki plantasyonuna alarak dikkatini çekmiştir. Hızla yükselerek baş sürücü (baş köle) pozisyonuna gelen Bilali, sadece iş gücü ve dürüstlüğüyle değil, aynı zamanda İslam pratiklerine olan bağlılığıyla da öne çıkmıştır. Bu özgürlüğü ona sağlayan Couper’in yanında saygın bir figür haline gelmiştir.

Bir diğer önemli figür, Bilali’nin kuzeni Bilali Mohammed’tir. Sapelo Adası’nda, Thomas Spaulding’in plantasyonunda baş köle olarak 400’den fazla köleyi yönetmiştir. Spaulding, Bilali’ye büyük bir güven duymuş ve bu güven, Bilali’nin 1812 Savaşı sırasında adayı korumak için 80 tüfekle desteklenmesiyle pekiştirilmiştir. Bilali yalnızca askeri liderlikte değil, aynı zamanda dini inançlarıyla da önemli bir figürdür. İslam’a olan bağlılığı ve Fulbe kökenine duyduğu gurur, onu diğer kölelerden farklı kılmış ve ona yüksek bir statü kazandırmıştır.
AMERİKA’DA İSLAM’IN ERKEN TEMELLERİ
Bilali ve Bilali Mohammed’in yaşadığı dönemin, sadece dini inançlar değil, aynı zamanda kimlik, gurur ve toplumsal bağların da şekillendiği bir dönem olduğunu söyleyebiliriz. Amerika’daki bu erken İslam mirası, kölelerin kimliklerini ve dini pratiklerini sürdürmelerine nasıl olanak tanındığını gözler önüne sermektedir. Bilali Mohammed, aynı zamanda Sapelo Adası’nda yazdığı fıkıh kitabıyla da tanınmaktadır.

Bu kitap, Batı Afrika’daki şeriat uygulamalarını detaylandıran ilk İslami metinlerden biri olup, Amerika’da yazılan ilk İslami eserlerden sayılmaktadır. Bugün, Bilali Mohammed ve Salih Bilali’nin hatıraları, Amerika’daki Müslüman toplumunun temellerini atmış ve bu inançlar, nesiller boyu süren bir mirasa dönüşmüştür.
KÖLELİK SİSTEMİ VE DİNİ KİMLİKLERİN SÜRDÜRÜLMESİ
Amerika’daki deniz adalarındaki kölelik sistemi, bu kölelerin sadece çalışmakla kalmayıp, aynı zamanda dini kimliklerini ve kültürel miraslarını da nasıl sürdürdüklerini gösteren çarpıcı bir örnektir. Bilali ve Bilali Mohammed’in hikayeleri, köleliğin zorlayıcı koşullarına rağmen, İslam ve kültürün bu topraklarda nasıl kök saldığının güçlü bir anlatısıdır. Bu figürlerin yaşamları, kölelerin dini kimliklerini nasıl muhafaza ettiklerini ve kendi kimliklerini kurduklarını gözler önüne seriyor. Bu, yalnızca bir dinin değil, aynı zamanda bir kültürün, kimliğin ve direncin simgesidir.